Powered By Blogger

17 Aralık 2010 Cuma

ekose etegiz..

merhaba,

gecenlerde en iyi arkadasimla ki; adi serdar.. cumleye bak? sanki adi serdar olmasa, en iyi arkadasim olmayacak? neyse, bugun cok yoruldum. gereksiz bir sekilde -20 dereceyi bulan bir sogukta, cop toplama yerine gittik. copler toplaniyor, ayrilanlar ayriliyor; ayrilanlar da ayrica satiliyor ve gerisi ise 20 metre yuksekligi asmayacak sekilde bu gittigimiz alana yayiliyor, copluk lan iste.. ne zikime uzatiyorsun? demeyin. iste olay o kadar basit degil, devami var.


bu coplerin cikardigi biyo-gazlar; icerde konuslanmis borularin vakumlamasi sonucu, kojenerasyon unitesine yollaniyor, buradan da elektrik uretiliyor. ustune ustluk, bu uretilen elektrik; devlete satiliyor ve yari fiyatina geri aliniyor, biz hala projeydi; boktu pusurdu ugrasalim.. neyse; cop deyip, gecmeyin yani. niye anlatim ki bunu simdi size? cunku bokum dondu, hallettigim is takdir gormedi de ondan, nee? lan ben, hasta hasta gittiydim oraya, yaklasik 400 km'lik de yol vardi, araba kullandim; kar ve buz cabasi. haa bu arada coplerden; yagan yagmurlar, karlar ve icindeki maddelerden akan bir su var ki; kokusunun tarifi yok, kanalizasyon bu konunun yaninda miski amber. tabi bu atik sular da temizlenebildigi kadar temzilenip, geri kalani organik atik olarak zamaninda tanri olup tapinilan; "toprak ana"nin uygun bir yerine, ozel tekniklerle gomuluyor. iyi iste, bilginin; iyisi, kotusu olmaz. ilk cumleye donmeden once; ben, cocukken de arastirmayi severdim. serdar bana; "oglum, sen orda burda ukalalik yapmak icin okuyorsun lan bunlari.." derdi. azicik haklidir; bildigim bir konuya denk geldiniz mi, hic affetmem.. hele teoride :/


eski arkadasim serdar; onun hakkinda, akibetinin ne olcagani henuz kestirmedigim kitabimda; pek cok sey yazdim. kitap dursun, belki bir gun zevkine bastiririm. cocugum, (o da olursa..) ileride arkadasina; benim babam, kitap yazmis oglum, cok acayip adam.. desin diye.. okurken, hayatimdaki "yasadigim dususleri ve (insallah:)) cikislari gorsun.." isterim. gonul; onun, gozlerine bakarak, tecrubelerimi " baba" edasiyla anlatmak ister. lakin neyin, ne olacagi belli olmaz be usta, kismet. her isim, hala bir olasiliktan ibaret. gerci bunun icin kitap filan basmaya da gerek yok, ben yoksam; acsin word'dan okusun lan iste. tam masraf kapsiyim amk. biz, serdar'la cok kavga etsek de, birbirimizi pek severiz. bana gore; ben onu.. ona gore ise; o, beni daha cok sever.. bu konuda hic anlasamayiz iste! ben tabi lan, mukayese kabul etmez :/ off be bir konuya girsem super olacak da; dur dur oluyor galiba.. o istanbul'da, ben ise memleket disindayim ya konusmalarimiz genelde msn ustunde oluyor, orayi anladik allah'in cezasi herif.. dediginiz de duyuyorum, ayip be surda iki kelime ettirmediniz adama.. cok pis, karsi tarafi suclar, kendimi aklarim, paklarim.. kabul, boyle bir yetim vardir.

neyse dedikodu yapi.. aman konusuyorduk, derken soyle dedi; "baba iyi oldu, vallahi boyle.. uzun zaman olmustu dertlesmemistik.." ben de, bu hissiyata ortak oldum. ayni fikirde oldugumuz da oluyor, o kadar da degil, abartmayin :/ biz dedi; eski arkadasiz, evet dedim. biz; "ekose etegiz" baba.. sonra soyle devam ettim,  hani hic modasi gecmeyen, ekose etek var ya, ahanda; o'yuz olm biz. ne, niye etegiz? baska giysi mi yok? ibne miyiz? yok, sayin okur; kumasa. modaya, evrenselliye (az yukarida solda; liam neeson abi, sanirim "mcgregor" karakteriyle, aslanlar gibi etegi ile sana bakarken hem de.. ayip, cok ayip..) odaklanmaliyiz burada, akliniz hemen sekse, pipiye, dote filan gidiyor. zaten; "niye etegiz olm, ibne miyiz ki?" sorusunu serdar sormadi. sizlerin aklina oyle bir ihtimal gelirse.. diye, ben dedim..

sonra sohbet, su sekilde devam etti. evet dedi, serdar; biz ekoseyiz..

srd-peki baba; cenk ne cenk?
srh-hmm o, esorfman ustu. usengec, esorfman ustuyle; uyunur, gezilir, bakkala gidilir, spor yapilir. ama ne bileyim bir cok sey de yapilmaz.
srd-haha, haklisin. budur.. peki evren, ne evren? papyon di mi?
srh- evet baba, evren bir papyon ama lastikli papyon, hazir baglanmis. goruntu super de onun lastikli oldugunu anlamak icin cok dikkatli bakmak lazimdir. herkes bilmez. (papyon dogruydu, serdar bulduydu. lastigi ben ekledim ama konusma bittikten sonra aklima geldi.)

bu orneklerin, devamini getirmeyi dusunmustum yazimda. su an itibari ile vazgectim, sebebi de; 'serdar olmadan olmaz'di. anca berbaber, kanca beraber'di iste. arkadaslarimi, yolda birakmamaya calisirim. ne alaka lan? pek de birakmam. aldim gazi gidiyorum.. biraktin diyen varsa; iyi niyet limitimi doldurmustur. haa cok birakildim, demek ki; ben de o limitleri doldurmusum. bu arada; herkesin limitinin farkli oldugunu belirtmeye luzum yok sanirim..

gecen gun arabanin lastiklerini degistirdim, sonunda kis lastiklerini taktirdm. tabi, kis lastiklerini takmak icin once satin almak lazimdi. internetten sectim, bazilarimizin bildigi "cislavet gislaved" lastik-isci ayakkabi markasi var ya; aha onun otomobil lastigi de varmis lan. cikma, iyi de fiyata aldim, yorumlari da okudum. kuzey icin iyi lastik. neyse, lastikciye gec gidebildim. genc bir oglan orada. isimi gordu, ugrasti bayagi, jantlarin balansiydi vs. zaman aldi. benim arabanin ustunde daha 20 bin km gitmis, kaliteli yazlik lastikler vardi. rus cocuk; sonunda, agzindaki baklayi cikardi, bu lastikleri satmak ister misin dedi? sana mi, patronuna mi dedim? sasirdi, ama patronu dudukleyen isciyi iyi bilirim; tam tersini de. belli ki; bu cocugu, patronu it gibi calistiriyordu. saat dokuza yaklasmisti bile, saglam ayaz vardi. bana; yarin gel abi.. diyebilirdi pekala ama demedi. ses etmeden isimi yapti. bahsis verecektim; o, benim yazlik lastikleri alip, is yapmak istedi. her sey uygundu, neden olmasindi?

bedava da birakir, giderdim lakin o zaman is yapmis, olmazdi. oldukca makul fiyata verdim lastikleri. iyice, olctu bicti derinlikleri, bir seyler basardigina sevinmisti, suratindan okunuyordu. sakali bile yoku daha, yanaklari kirmiziydi soguktan, noel de geliyordu, ihtiyaci olurdu. evet, iyi olmustu. giden lastikler guzeldi ama bu duyguyu hissetmek daha bir guzeldi..

ben de, bundan on sene once; cogu kimse bilmez ama, sirkeci'de yuzde ucle-dortle cek kirdirip, bayrampasa'da yuzde yediye - sekize cakardim. ayni seyi fatura icin de yapardim, altiya alir, 9-11 arasi okuturdum. evet, ilki tefecilik sayilirdi, ikincisi ise kosturmayi gerektirirdi, ama her ikisi de dikkat isterdi. finans sirketinin sahibi pederin tanidigi idi; boyle yaptigimi duysa ayip olurdu. onun da oglu vardi. bu kadar cek nereden geliyordu? kesin, tahmin ediyordu. nasil olsa cekleri, bankaya sorduruyordu ki; ondan once zaten ben sordurmus oluyordum ama yine de riskli bir isti; cekler bir kac kere patladiysa da, sonunda bir bakiyem kalmamistir.

diyecegim sudur ki;  hayat boyle iste.. bugun bana, yarin size..
veya tam tersi..
http://fizy.com/#s/1240re

iyi geceler.

serhan.

not: su bloga bir goz atiniz, yasananlar anliktir;
http://istifayiverirgiderim.blogspot.com/

13 Aralık 2010 Pazartesi

suçsuzum

selam,


''yetti lan ff de ff. alt tarafı 77 followerın var. hep de kızları ff lemişsin tesadüf mü bu acaba? ergen misin nesin sen???'' evet, yukarida gordugunuz bir kızın şahsıma, geçenlerde yazdığı; mention tweet. her halde, bir şekilde ff'lerime denk geldi, dayanamayıp; saydirdi, ee gören de gördü tabi. bir çoğunuz twitter'ı biliyorsunuzdur da; ben, biraz bu ff olayını açayım. efendim; önünde çatal, iki tane f harfi yan yana gelince, anlamı; follow friday oluyor. takip ettiğiniz, yazdıklarını beğendiğiniz vatandaşları, diğer takip ettiğiniz insanlara, mübarek cuma günü sonunda (haftanın son günü ki; millet çalışma saatleri arasında twitter'da nefes alı.. yok, bildiğiniz bağımlılık, kimse çalışmıyor..) tavsiye ediyorsunuz, olay budur. onlar da sizi ff yaparsa, potansiyel takipçiler; yazdıklarınıza bakıyorlar, "aha da komik, seker, ne haltsa takip edeyim.." diyor ve bu iş oluyor, böylelikle takipçi sayınız artıyor, daha buyuk kitlelere ulasiyorsunuz hesapta. yok olmazsa takipci sayiniz daha da dusuyor; lan salak miyim neyim ben be? gibi bir tribe girip , twitter'a saydirip; hesabinizi kapatiyorsunuz. 


peki takipçi sayınız artınca; ödül filan veriyorlar mı? yok, ama kitap yazan, televizyona çıkan, ivedilikle götü kalkanlar olduğu oluyor. tabi aynı çizgiyi koruyanlar da var; gerçek hayat gibi işte; gominst bilem var' sen ne diyorsun?:/ iste ben de kendi kafama göre takip ettiğim kişileri; yazdıkları tweetleri baz alarak  misal; ''#FF o, çok içten yazıyor. @kadının-ismi gibi.'' ayrı ayrı  #FF yapıyor(dum); taa ki bu kızcağız bana yukarıdaki mesajı fırlatana kadar, surduydu bu eylem! güzel de bir halt yediğimi sanıyordum, iyi mi? degil, tweete bak lan; resmen hatun sapik demis bana.. garip bir başlangıç oldu farkındayım ama yazacağım yazı; bu tweet'e hatta suçlamaya açıklık getirecek bir cevap olacak. bu arada; Türkçe klavye de iyiymiş, hee.. benim bilgisayar, bozuldu da. bu, arkadaşın bilgisayarı. lakin, yaziyi duzeltirken, bizim turkce karakter olayi yalan oldu, kusura bakmayin. neyse, zaten fener yenildi, direkten döndü laptop, kirarim vallahi. yalniz, umit özat'da da sağlam minibüsçü potansiyeli varmis. bizim filozof-dusunur anterenoru konusmuyorum bile, herif seyirciyi de iyice yenilgiye alistirdi resmen. hep destek tam destek de esegin ziki yani; butun ilk yari, deplasmanda bir konya'yi yenmisiz.




ve cevap niteligindeki yazima başlıyorum; öncelikle 'lan'lı konuşma tarzına sinir olsam da elden bir şey gelmedi. hemcinsim olsa; ağzımı bozar cevap verirdim. ff yaptığım, atıyorum on kişiden; sekizi kızdı. iki erkekten biri de mickey rourke :/ burada haklı. zaten listemin, yüzde seksenini de karşı cins oluşturuyor. peki neden? yargilamadan once bir sor, di mi? bendeniz eskiden pek ufak tefektim. çok hastalık geçirdim. bir çocuk; bütün çocuk hastalıklarını aynı senede geçirirse büyür mü? büyüyemez tabi. sasilan olmadi ve ben buyumedim. aldigimiz kiyafetleri seneye hatta sonraki sene de giyebiliyordum, pek ekonomik bir cocuktum.


ilkokul; ''kaburgaların sayılıyor.. yemek yesene, bak burak'a..'' diyerek gecti. burak'da tek basina bir tavuk yerdi simdi de zeplin gibi olmus, zaten. hazırlıkta sınıfın en kısa boylusu idim. bu allah'in belasi unvanımı da uzunca bir sure kimselere kaptırmadım. aha dur dur; bir çınar vardı. bu isimle benden bile kısaydı yada aynıydık. neyse, oğlana; çınar yerine maki derlerdi. ehuhe. sonra o baska sinifa gecti zaten. bana biraz sıkardı öyle şeyler demek, çünkü yaşa başa bakmaz, pis dalardım. öhhööm derken, bulug cag vs gibi caglar gorundu. yoo benim icin degil. mahalleden arkadaşlarım, keza yazlıktakiler de cadde gezmelerine, gece cikmalarina basladi. hepsi de at gibiydi maşallah. şansıma işte. benim hayatim ise futboldu, maçtı, commodore 64 idi, kafa ayarı yapıp oyunun saatlerce yuklemesinı bekleyip; ''test drive'' oynamaktı. internet filan yoktu; kadının anatomisini tek boyutlu mecmualardan, fizyolojisini ise yine aynı dergilerde yer alan hikayelerden (olm, kadın da boşalıyormuş laan.. hadi bee!!? harbi mi? gibi..) öğreniyorduk. 


piştt oğlum; otuzbir var mı? kuş ötüyor mu? soruları canımı sıkıyordu, lakin bütün denemelere rağmen bizim kuş; sus pustu. ergenliğe biraz daha geç girseydim; zikim, elimde bir süs olarak kalabilirdi.. herkes 13 -14 gibi ergenlik denen döneme girerken, ben; 16 yaşımda filan girdim. şimdi, kisa bir cikarma hesabi ile; bu olay yaklaşık 17 sene önce gerceklesiyordu ki bu sayede ''ergen misin nesin?'' sorusuna yanıtı vermiş oluyorum. sakalım filan da geç çıktı, pek tabii; bu olaylar zincirleme gelişiyor da.. gel, sen bunu o zamanki; ''sinir hastası, götü yere yakın'' bana anlat. bizim duvar, babamın boyumu ölçüp de yazdığı/çizdiği aralarında milim farklar olan bir sürü işaret ve tarihlerden oluşuyordu. acı ama gerçek, büyümüyordum olm, sabittim. ee simdi kızların; daha çabuk geliştiğini düşünürsek ve benim normalden geç bir zamanda da geliştiğimi düşünürsek, şu sonuç ortaya çıkar; ben onaltı yaşıma kadar; safi saplardan oluşan bir toplulukla zamanımı geçirmişim.






mühendis olacağım diyen; yine ben, fen lisesine kısmı yatılı olarak giriş yapmışım. yatakhanedeki arkadaşlarım; seyit, levent, nazmi, alkan gibi isimlerle cagrildigindan, anlaşılacağı gibi benim lise hayatımın buyuk bir kısmı da hemcinslerimle beraber, kartal bölgesinde serseriliği ve okulu aynı anda yürütme çabalarıyla geçmiş. millet, hatunlarla barlarda fink atarken; biz test çözmüşüz. sonunda kayıt olunan üniversitemde bölümüm makine mühendisliği olduğundan, biz erkeklere kaç gram kadın düştüğünü siz tahmin ediniz. bu arada boyumun, bir yazda oniki santim uzaması ve ardından gelen diğer santimler, spor vs. ile hayran olduğum kadın milletine gerçek anlamda kavuşmam gerçekleşmişti. yurt dışı maceralarım ise bu hayranlığımın yanımda, yetenekli olduğumu görmeme vesile olduydu. ne lan hep kendimizi yerecek değiliz ya!? bulmustuk, birbirimizi ;)


iş hayatının başında, ortaklarımızın tarzları bir kenara, sultanbeyli'dekı geri dönüşüm tesisinde bir kadın görmeniz pek zor bir rastlantı olurdu. görseniz bile, kendisine tam manada kadın deme ihtimaliniz düşüktü. kadın olarak doğmuş olup; zor hayat şartları onu; erkek işlerini, erkeklerden daha iyi yapmaya itmiştir. sonuç olarak; ben, gündüzleri, gecelere nazaran daha az kadın gordüm. bilmem, anlatabildim mi, gencler?


sonra, masterım yine mühendislik ve iş hayatım da enerji sektörü olduğundan; gündüzleri kadın gorememenın verdiği; içgudusel dürtüden mütevellit; twitter denen sosyal paylaşım sitesinde ağırlıklı olarak akıllı olduğunu düşündüğüm kadınları takip eder oldum. amacım kötü değildir, suçsuzum. bu kadar iste..


iyi geceler.


12.11.10


serhan.


sakal için not: iki gün tıraş olmazsam, beni ordu evine almazlar. 

3 Aralık 2010 Cuma

no compensation


selam,

sarjoru dusurdu, "makine kimya" yapimi yerli mermi, namlunun agzinda olmaliydi. onunde bos kadehler duruyordu. dusunceler beyninde yeni yeni sekillere burunuyor, onu sinirlenmesi icin tahrik ediyordu. dusunceler biliyordu; sinirlenince, o' baska biri oluyordu. aksi gibi de her sey; sinirlenmesi icin pek musaitti. gun, mutlu baslamisti. kapidan cikisi, sarilisi, yazliga giderken onu gorusum. ben, futbol oynarken merdivenlerden cikisi ve bana bakisi; "allah’im ne kadar da guzel bir gun yasiyorum.." dediydim icimden. tekrar mekana donelim; tam, neler oldugunu hatirlayamiyorum. sadece ifadesi degisen, aniden kizaran gozlere bakiyordum, tedirgindim. ne zaman o gozler, tasvir ettigim sekilde olsa; hayra alamet olaylar gerceklesmiyordu, fazlasiyla sahit olmustum. tedirginligim yavas yavas yerini korkuya birakiyordu.

derken sarjoru dusuk ondortlu otomatigin kurulum sesi duyuldu. sarjor dusukken, kurulan bir tabanca; dolu kovani disari atmaliydi. bir sey eksikti;  tabi yaa, ses!? ses yoktu, mermi namlu disina atildiktan sonra serbest dusme ile yere dustugu; metalin mermere carptigi ses duyulmamisti. bunu o anda kimse anlayamadi. cok sonra anlasildi ki; mermi namlu yuvasindan dusmemisti. bu hain, parabellum atmaya alismis, mermi secer browning marka silahin sahibine oyun oynamisti. yakalanmamis, tabancanin hassas/esnemis tirnak yayini atlatip, namlunun icinde kalmayi basarmisti. silah sahibi; masa altindan surguyu cekip bakti ama los isik ve "yeni bos, eski dolu" kadehlerin etkisiyle mermiyi goremedi bile. belki, surguyu bir kere daha cekseydi boyle bir sey olmayabilirdi, gerek duymadi.

sakagina dayadi tabancayi ve tetigi cekti, horoz dustu ve ses. sonrasi cok uzun. acaba bunlari kuruyor muyum, yoksa gercekten boyle mi oldu? bilmiyorum. yoo yoo kurmuyorum, her seyden degerli ben vardim, ya hayatinda; hani en sevdigi. yapmazdi oyle bir sey degil mi?

galiba degil..
cok yagmur yagiyordu..

03/12/10

serhan.

25 Kasım 2010 Perşembe

elektrikli perdeler

hey,

bugun, gordum de elektrikli perdeleri cok sevdim. ama cabuk bozuluyorlarmis, zaten bir sey elektrikli ise hep boyle soylerler; "cabuk bozuluyor onlar.." belki dogrudur ama olsun ben yine de elektrikli perdeleri seviyorum. ileride de; imkanim olursa evime taktiririm. simdi de taktiririm, ne ki? atla deve degil.. lakin alakasiz olur. elektrikli perde olan evde, ne bileyim; bilardo masasi, bar, sinemadan biraz! kucuk televizyon, jakuzi de olur bak.. bu tarz aksesuarlarin olmasi lazimmis gibi geliyor bana. enteresan kucuk bir ayrinti belki ama bu saydiklarim olmazsa "elektrikli perde" de ol(a)maz sanki. yok, bence kesin oyle. simdi, benim memur evinde olmaz o. ne bileyim? olsa bile kaderi kuvvetle muhtemel su sekilde olur;

bir parti sabahi bizim elektrikli perde, stabil bir pozisyonda durmaz, duramaz. iki elimle duzeltmeye calissam da  nafile, isi bitmistir ve ben icimden; "oglum, senin neyine lan elektrikli perde? salak herif.." derim. kisa bir arastirmanin ardindan, hmm belli ki; elle zorlanmis, cekistirilmis israrla.. zorlayan da hakli, elektrikli perdenin bu evde ne isi var? diye dusunmus olmali.. diye aklimdan gecirir, o perdeyi oraya takan ki; ben! kisiyi suclu bulurum..

-evli mi?
-evet.
-tuh..
-^o).. ( bozulmus-eksimis yuz sekli ifadesi.)

aklimdayken; aklimda tabi, soru mu? benim kalbim de gecen gun kirilmis, mesguldum tam anlamadiydim. eve geldim, atiyordu ama bir garipti, dinledim; evet kirilmisti. sonra dusundum; "ee o kalbi, ayakta tutacak imkanlardan yoksun oyle kucaga birakirsan, kirilmasi da gayet dogaldir.." dedim. tipki yukaridaki pragrafta anlattigim; evimdeki, elektrikli perdenin potansiyel olarak basina gelebilecekler gibi, suclu; yine bendim. oyle karar verdim.

insanlara, zaman etiket yapistirir. bizim sektorde; "labelling" derler ama insana degil. nedendir? bugune kadar basardiklarin, basaramadiklarin, sosyal hayatin, is hayatin vs. iste bu etikette yazar. iki saniye bakar, anlarsin. kimse neden boyle olmus ki? sorusunu sormaya ugrasmaz. sorsa da, cevap olarak daha kotuleri ornek verilir ve etiketin sahibine uygun oldugu konusunda cogunluk hemfikirdir, konu kapanir. diger azinlik ise, sonradan cogunluga uyar, kuraldir. aileniz bile, sizden; o zamana kadar ummadigi bir hareket gorunce,


-kendine gel, cabuk.. diyebilirler.

aslinda bu durumda, kendilerine gelmeleri gereken onlardir. ummak niye ki? bireyin, yavas yavas kendi karakteri olusmustur ve hayati az cok sorgulamistir. bu sebeplerden dolayi da; kisinin olaylara bakis acisi ailesinin arzu ettiginden farkli olabilir, gayet dogaldir. ailelerin, buradaki serzenisini pek hakli bulmam. cevre icin de bu boyledir.. en sonunda olan olur;

cevre ile de, aile ile de yollariniz ayrilmaya baslar..
tek basinasinizdir, etiketsiz..

iyi sabahlar.

serhan.

21 Kasım 2010 Pazar

dusunce hamali

selam,

kendime bir isim buldum. merhaba, ben; "dusunce hamali.." cok memnun oldum. irdeleyelim bakalim; niye hamal? oyle ki; hamallar en nihayetinde kuvvetli, dayanikli kisilerden secilir. isveren ister ki; sectigi hamal uc kisilik is yapsin. eger memnun kalinirsa, o hamal ayni kahveden ertesi gun, ayni isveren tarafindan tekrar cagrilir. bunu hamal da bilir. peki, hamal sigortali bir isi olsun istemez mi? her gun duzenli isine gitsin gelsin, evine ekmek gotursun. ister ama insanin her istedigi olmaz hele hamalinki cok zor. eger olacak bir sey var ise; o da daha kotusunun olmasidir. genelde su olur; hamalin, yillarca mal tasimaktan ya omuriligi zedelenir ya da dizleri iflas eder veya benzer bir fiziksel engel ortaya cikar. hamalimiz, aldirmaz devam eder cunku etmek zorundadir, o hamaldir iste. oyle bilinir, oyle gorunur ve sadece o isi bilir. allah'in hamali.. bosuna demezler. zamanla gucten duser, agrisi sizisi mimiklerinden goze carpar. onu hep "ilk" secen isveren, artik; ikinci sonra ucuncu daha sonra dorduncu bazen de "gecmisin hatirina" secer olmustur. en son olarak da, bizim hamali gormezden gelir ve onu secmez, isveren ve o kapi da kapanir. isveren de belki isi vermek ister ama, her oyunun bir kurali oldugu gibi, bu oyunun da kurallari vardir. basittir; saglam olan isi alir. ilk secilmedigi gun, hamal dusunur; duzgun bir is hayali kurdugu gunleri hatirlar, hatta aklindan o iyi niyetli isverenin yaninda calismak bile gecirmistir. sacma gelir, sonra; onu bunu siktir et de, ben simdi ne bok yiyecegim? der..

babam, beni hafta sonlari sirkete gotururdu. o zaman kamyonla bes, on ton plastik hammadde kapiya gelir. biz de bunlari bosaltir sonra da istif ederdik. babam yapma oglum, sakatlayacaksin kendini dese de aldirmazdim. hadi beyler, 17-18 yasindayken  kocaman adamalara; "mali indirelim, durumler benden.." derdim. is bitince, soz verdigim gibi; kamyonun ustunde, pederin elemanlariyla durumleri gotururdum. tam onumuzde bekleyen servislere binen kot fabrikasindada calisan bayrampasa kizlarina; yaz aylarinda ustumu cikartir, yeni yeni sekillenmeye baslamis vucudumu gosterirdim, mal tasirken siserdi vucut. bakarlardi  kizlar, patron cocugu oldugumu bilmezlerdi. bilseler bakmazlardi zaten. kamyonu illaki de ben yanastirirdim, boyle patron cocugu olmazdi, supheleri yoktu. musterilerin de cocuklari gelirdi, benim yuzumden firca yerlerdi. bak sunepe herif, "elalemin oglu nasil calsiyor?" diye.. duyardim :/ halbuki babam bana yap demiyordu ki!?! aksam disari cikarken baba para veririr misin? dedigimde; al cebimden derdi. millet, babasinin cebinden kac para yuruttugunu anlatirdi, ben ise sadece alirdim! insanin dusunce tarzi bu yaslarda oturur, ilerleyen yillarda her sey bu denli eglenceli olamadi gerci. ama o terbiyeyi, hazi almistim ben. ayrica bir erkek icin; iyi bir vucut sartti, onu da ogrenmistim :/

niye dusunce? oyle zamanlarim oldu ki; cok defa cikmazda hissetim gelecegimi, ailemi. bu sefer olmayacak, imkansiz dedim,  gecelerce dusundum, "a plani, b plani, c plani" hep dusundum, hep sonuc aradim. yarim kalanlari nasil tamamlarim diye? vee gun geldi, her sey; bir anda, hic gucum yokken, hic hazir degilken benim ustume kaldi. kimse bilmiyordu, neler olup bitigini? anlatsam ne olacakti ki zaten? acikcasi kimse de dinlemeye pek merakli degildi. dusunmeye koyuldum tekrar, gunlerce. sahi ya; "dusunce hamali"ydim ben iste. yukledim dusunceleri beynime, uc kisinin dusunecegini tek basima dusunmem gerekiyordu. bir plan cizdim, icinde bulundugumuz ortamdan cikmak, egitimimi halletmek ve gayet tabi de iyi bir is idi, plan kabaca. detaylarini gunlerce planladim. bazilarinin soyledikleri agrima gitse de, caktirmadim ama yazdim bir kenara elbet cevabini veririm.

sozum sozdu lan; ben, o pantolunun cebinden para yurtmeyen, sadece al denildigi icin alan.. babasinin guvendigi cocuktum. simdi aldiklarimi yerine koyma zamani gelmisti. iste benim dusunce hamalligim bu yuzdendir, unutmam pek. kotu zamanlarimda, yardim edenler de oldu, borc verenler de. ee limit en nihayetinde doldu. lakin biliyordum, beni artik gormeyecekleri zaman yaklasiyordu, bekliyordum. cok gec olmadan, arkadas-akraba kostumlu insanlarin az varoldugu ortamdan, hic olmadigi bir yere geldim. ilk paragraftaki bahsi gecen, isverenin vazgectigi hamal gibiydim ayni..sadece; ne bok yiyecegim lan ben simdi? dememeye calsiyordum, en azindan bagirarak! cozmem gereken problemlerin ustune, yenileri de ekleniyordu. evet, allah'in dusunce hamali.. coz bakalim diyorlardi sanki.. bunu da coz.. bunu da.. erken olmasina ragmen agrilar, sizilar mimiklerimden anlasilir olmustu.. zaman, benden daha hizliydi ve bu hic iyiye isaret degildi..

bazen caresiz kaldigimi hisediyorum ama, "az bir yolum kaldi.." diyerek kendimi telkin ediyorum.. dayanirsam ne ala.. aksini inanin hic bilmiyorum..

iyi sabahlar.

serhan.

not: sert kapanan kapilari hic sevmem..

17 Kasım 2010 Çarşamba

durust sero ve kitabi

hey selam,

tamam; 'hey' senin ama bu seferlik kullandim, aslinda kullanmayi ozledim demeliyim, naber? ya sizler, sevgili okurlarim nasilsiniz? aa 72 tane izleyicim olmus filan diye havalan(a)mayacagim cunku nasil oldugunuzu biliyorum. sizi, ben yarattim. isterseniz anlatayim? laan olmm!??! ben, eskiden bu kadar durust biri degildim, isigi gordukce durustlesiyor muyum, ne oluyorsa artik. anlamadim :/ tamam, simdi hepiniz koltugunuza yaslanin demiyorum cunku her biriniz koltukta oturmayabilirsiniz degil mi sevgili okurlarim? evet, ben aslinda bu kadar da iyi niyetli biri degildim ama iste; yine yasla alakali olsa gerek, bir terslik mevcut bende yoksa arkaniza yaslanacaksaniz diye dusseniz; pis pis gulerim hani. sanirim 59 yasimda da (50 yazacaktim, kucukten bir buyuk "dolma" parmagim dokuza basiverdi, silmedim.) ettigim her halta tovbe edip, beni taniyanlarin saskin bakislari arasinda hacca da gidebilirim, belli olmaz. neyse kolukta oturanlar yaslansin, digerleri yaslanmayiversin artik yapacak bir sey yok. duyuyorum duyuyorum; allah belani versin be adam.. amma da uzattin amk? anlatacaksan anlat.. dediginizi. sabirsiz seyler sizi. birinci kural; yeni bir konu anlatilirken ikinci pragrafa gecilir, tamam mi? valla lan ikinci paragrafta anlatacagim, ne olur okumaya devam edin; ben ettim, siz etmeyin :/

yazi yazmasini bloglar populer once olmadan da severdim. yayinlamadigim irili ufakli denemelerim mevcuttur lakin konu bu degil simdi. bir gun, vatandasin teki beni ekledi, aha dedim. yasasin yeni bir okuyucum daha oldu, bu denli de salagim, iyi mi? daha sonra hangi bloga baksam adamin resmini gordum. derken takipci sayisina baktim henuz dogru duzgun bir bok yazmamasina ragmen; ikiyuz eeeellliii takipcisi olmustu. hassiktir lan dedim, nasil olur bu? yazdiklarini okudum. ehh iste, oyle cok da begenmedim, biraz reklam gibi geldi bana, sahsi fikrim. daha sonra uye oldugu bloglara baktim. oha dedim, adam gordugu her bloga uye olmustu. benim de cok okuyucu hakkimdi. madem isler boyle yuruyordu, ben de bu sekilde yapacaktim. bu herif nerelere uye ise ben de oralara uye olmaliydim ki; benim de takipcilerim, popim (popularite, twitter'da takribi 16 yasinda bir kiz cocugundan kaptim, nasil kelime ama ?:/ popi ne evladim? allah carpar bak..) artsin. lakin olay tahmin ettigimden de genis capli ve mesakatli bir is cikti. "unlemli b" harfine ancak iki gunde gelebilmistim. ayrica her onume gelen blogu eklemedim, ornegin; kadin moda yazilari, cocuklara dair bloglar, annelik bloglari ve hatta bilezik yapip satan kiz cocugunun blogunu da ekleyemedim, elim gitmedi, olmadi! eyvallah hepimiz her takip ediyor gorundugumuz blogu, takip etmiyoruz da her seyin biri siniri var. ben, bakiyorum; asina oldugum kisiler nereleri takip ediyor? ee iyi uyarsa, ilginc ise o zaman ben de takip ediyorum, geri donusu olursa belki bir okuyucu daha kazaniyorum. bu konuyu, aha bu paragrafta biterecegim; cogunlugunuz, ben sizleri takip ediyorum diye beni takip etmektesiniz bunu biliyorum, belki hicbir yazimi dahi okumadiniz, tabelada adiniz var sadece, iste bu sebepten dolayidir ki; yasasin 72 okuyucum olmus deyip, pek de sevinemiyorum. sanirim, yavas yavas kendimi kandirmayi da birakiyorum. bu yeni yasam seklinde her sey; nasil tarif etsem? koseli, keskin..

evet, ben yazi yazmasini seviyorum. yazilarimi begenmeyenler, hatta igrenc bulanlar da olabilir. neyse iste o zaman, size kotu bir haberim var; ben bi bok yedim, kitap yazdim. dizustu debiyati olusumuna yazanlari kiskandim da yazdim degil. valahi, cok once yazmaya basladigim bir seydi. simdi, millet demesin, onlardan gordu de bak sdsfsfds diye. hem bakalim, kim basacak bizim kitabi? oyle biri gorunurde var mi ki? yok gibi :/ kitaba donelim, tam uc senedir, kaplumbaga hizi ile yazdigim, gunluk kivaminda komik sayilabile.. bir dakika kim sayacak ki? bence komik, benden baska kimse okumadigina gore oy birligi ile karar verildi; kitap, komik :/ dikkatim dagiliyor, heyecan sey ettim galiba. neyse icerik su; uc sene once hayatim bok gibiydi de, elbet hepinizin bildigini bir 'loser' vardir, heh; o kisiyi gozunuzun onune getirin ve simdi uc ile carpin, hah simdi elde ettiginiz o, ben oldum. uyari: su "oben" ismini evladiniza koymayin, vallahi ukala olur, okul hayati zindan olur, doverler hep. siz de cok cekersiniz, isim abasi/anasi olarak. neyse simdi de loserim ben. sadece ucle carpilmis kadar, eskisi kadar buyuk bir 'loser' degilim, o kadar. hah bu gecen zaman zarfinda; ne degisti, ne oldu bitti de ben duz, ucle carpilmamis bir loser oldum? sizler icin, ibretlik basari! hikayemi kaleme aldim ehuehe pek tabiki de  kendimle dalga gecerek. yalniz bir sorun var; kitabi yazmasina yazdik da kimsenin isimlerini degistirmedik. soyle bir dusundum de o isimler degismezse, benim zaten pek tikirinda olmayan islerim iyice! sarpa sarabilir, en iyi ihtimal. en kotu ihtimalde, kim-vurduya giderim :S kotu adamlar filan da var oglum kitapta, oyle iste.

bu arada, butun kitap ki daha bitmedi, (sona geliyorum) turkce karakter olmadan yazildi. bir kisi var benim icin turkce karakterde yazilanlari toparlayabilecegini soyledi hatta ciddi ciddi yapmak istiyor; lakin kitabin icinde kendisinden cok fazla bahsediyorum, o da biliyor bunu. ama bilemiyorum haydar, bilemiyorum necati.. daha karar veremedim. akliniza gelen soruyu da sorayim, peki ne bok yemeye turkce karakter olmadan yazdim, di mi ama? oncelikle turkce klavyem yoktu burada, onceleri duzeltirim filan dediysem de,geriye donmek hosuma gitmedi, her dondugumde daha da geriye donuyor; "olmadi lan bu, bi zikime benzemedi, sokarim kitabina." deyip, yazmayi birakiyordum, icimdeki "bi zikime benzemedi mi harbiden?" hissi beni yordu. derken, geriye donmeme karari aldim, elimden geldigi kadar iste. hatta yazdigim sayfalari oyle cok dikatli okumadim bile. bukowski'nin "women" romanindaki ana karakter yazar; chianski gibi umarim ben de sayfalari dikkatlice okudugumda, cok fazla degisiklige gitmek zorunda kalmam. gerci acelem yok, yaza yetisse cillop olur.

bu arada, cok fazla isim var ve ben acayip tembelim, hic bir halti vaktinde bitiremiyorum. unutmadan, hepinizin bayramini kutlarim. hatta kutlayayim, bayraminiz kutlu olsun.. bizim burada bayram kutlanmiyor da; 20 sene kadar once, bu hafta aslinda tam bir tarihi var; 18'i sanirim, Letonya yanlislikla kurtulmus. biraksan bu halk, savasip memleketini filan kurtaramaz, o denli :/ SSCB parcalandi ya doksanlar zamaninda; iste o kaosta, bunlar da "bala-gote" bagimsizliklarini ilan etmisler. ortalikta bir kac kahramanlik hikayesi dolasiyor ama, bence isin ozu; bal-got :/ ha niye size soyledim bunu? yarindan sonra bize de tatil, ondan. havai fisek gosterisi var off acayip bir gosteri, zannedersin ki; baskent riga yaniyor. bizim memlekette zenginlerin dugununde yeminle daha fazla havai fisek atiliyor lan, nee? gittik biliyoruz. ilk geldigim sene gordum sasirdiydim, sonraki sene ise benim de corbada tuzum olsun diye; kiz kovalayan, catapat filan patlatacaktim da sittir et dedim. haa oyle durumda polis gelir, vay yabanci anaa hemi de turk; etrafi kirletiyorsun, al sana 90 TL degerinde bir ceza makbuzu der, gider. hadi lan dallama.. desen de bu cezayi odemezsen oturma iznini vermezler. ciddi cogunlugu hastalikli oglum bu leton halkinin, diger yarisi da rus zaten..

gittim ben. gorusuruz.

serhan.

8 Kasım 2010 Pazartesi

dogum gunum

merhaba,

dogum gunum bes kasim idi benim, bir hafta oncesinden gerekli onemleri alip, facebok'taki dogum tarihimi kaldirmistim. her sey gayet iyi idi, boylece kimsenin haberi olmayacakti. ben de bir cogu yapay olacak olan dogum gunu mesajlarina karsilik vermeyecektim. hem insanlara bosu bosuna kulfet; ne yazsam lan bu herife simdi ?diye dusunecek bir suru kisi, gerek yok. oyle ki, ne yazacak lan ilkokuldan, sittin sene once gordugum sahis bana? klasik iyi dilekler iste, rutin. eyvallah da ben, rutin seyleri sevmem iste.

neyse 4 kasim aksami, zevcemle kanepede uzanmis film seyrediyorduk. film de; sevgili ile seyredebilecek cinsten, "eat, pray, love.." adli, bok gibi bir julia roberts filmi, ginayi coktan getirmis, ayni mimikler.. italyan kulturu ve erkekleri, italyanca konusmalar; bir yandan da "bak, oynatma ellerini komsu.." dedirtiyor size:)) her ne haltsa baktim, saat 12'yi gecmis. bir turk erkegi olan bizler ne kadar agir takilirsak takilalim, dogum gununde saat 12'yi gectigi zaman bir atraksiyon beklentisi icine gireriz. bu, bunyenin salgiladigi bir cesit hormon olsa gerek . tam karsimda da mikrodalganin saati var; bes gecti, on gecti.. ben bakmiyorum zevceye. en sonunda baktim; "sii, bugun benim dogum gunum. sizin tanri'nin oglunun yasina geldim, 33 hani.. "dedim. zevce, yine uyumustu. yuhh amk dedim, bari bugun uyumasaydin.. icimden.. neyse, happy birthday filan, sagol dedim ben de. az biraz bozuguz tabi de caktirmiyoruz iste.

bizim turk kizlari, o konuda duyarlidir bak. dogum gununde saat, 12'yi gectimiydi erkeklerine illa ki bir supriz yaparlar, olmadi eti browni'nin ustune bir mum koyarlar. diger gunler, agziniza itinayla sicarlar ama, bu 12 olayini hayatta atlamazlar. neyse sittir et. zevce uyudu, ben internete baktim, soktugumun filmini de hemen kapattim zaten. derken annem aradi yarim gibi filan. "ana gibi yar olmaz.." pek delikanli bir ata soylemis bunu. babam zaten 4 kasim gunu, kutlamisti. bir turlu ogrenemedi adam 4 mu, bes mi? halbuki mantiken ben 5'imdir. tanisaniz evet, sen bessin kesin dersiniz.. kelimlerle ifadesi guc.

sonra facebook duvarima, ivaylo adli insan arkadasim ki benim hayvan arkadasarim da var lakin onlarin okuma yazmalari, dolayislla fb'lari da yok; dogum gunum ile ilgili bir seyler yazmis. bunu goren kisiler de sag olsunlar tebrik mesajlari yollamislar. zevcem de bana iki adet kitap almis. evet kitap. bir de guzel dogum gunu karti. bu dandik yerde dogum gunu karti almak cok onemli. neyse, dokunakli da yazi var icinde. aramiz cok cok iyi degil bu aralar cunku ama yazi ciddi iyi. bu arada yanlis anlasilmak istemem, kitap almis dediysem; ben kitap okumasini pek severim. sevdigim tarzi da bildiginden, gayet hos bir hediye oldu benim icin. "kitap en iyi dosttur.." sozune inananlar tayfasindanim da. bu arada eski nisanlim da aradi, actim konustuk. olan, biteni sordum, ben merkezli konusmak yerine, o merkezli konusmayi tercih ettim. oyle ki; arada dogum gunumu bile zor kutlayabildi. yasadiklari tipki tahmin ettigim gibiymis lan, uzuldum. sanssiz kizdir zaten.

neyse, aksama parti vermeye karar verdik, burada kimler varsa yakin, cagirdik. yaklasik onbes kisi geldi. fena olmayan bir gece gecirdik. vee inanir misiniz? tam tamina uc tane akrabam bana mesaj atti. bir iki uc, bizi yenmek guc gibi.. uc akraba ne demek usta? olduca yuksek bir rakam, hepsine tesekkur ederim :/ butun yemekleri zevcem yapti, alisverisi ise arkadasimla beraber yaptilar. ben de spora gittim :) ne sporu lan manyak misin? demeyin. sonra gece panik atak filan tutar da, milletin parti hevesi kursaginda kalir diye yapilmis bir eylemdi. gece jack daniel's ictim ve klasik al pacino'nun, kadin kokusu'ndaki jack'e; john daniel's dedigi sahneyi anlattim. kimse de bilmiyormus, iyi mi? ohaa dedim.. icimden, nasil bilmez lan insan evladi o repligi? salak misiniz? allah bela.. :/ demedim lan.. bana ne de; dilimin ucuna geldi hani :/

sonra facebook status'ume de "komik bir yazi yazdim, tesekkuru bir borc bilirim ile biten.. sonunda da mesaj olaraktan ekledim; borcu da iyi bilirim.." diye. alacalaklilar endiselenmesin hesabi.. gelelim hayal kirikligima; simdi bazi insanlari diger bazi insanlarla ayni kefeye koymayiz degil mi? ben koymam sahsen. onun dogum gunu olsa; telefonum enternasyonel aramaya kapali olsa dahi, tipis tipis gider, bir tane telefon kulubesi bulup, ankesorlu telefonu kaldirip; "laan once numarayi mi ceviriyorduk, karti mi sokuyorduk :/"ikileminden sonra olayi cozer ve arardim, kutlama bahanesi ile de, kart bitine kadar konusurdum. ama oyle bir sey olmadi. hayal krikligim, bu kadardir.

iste, okurlar.. bir dogum gunum daha boyle gecti..

hoscakalin.

serhan.

08/11/10

5 Kasım 2010 Cuma

Fenerbahce sevgisi

Selam,

Fenerbahce sevgisini, sorulan bir soru karsisinda veya zor bir gunde sorgulama ihtiyaci hissettiginiz zaman anlarsiniz ki; bu sevginin tarifi hicbir kitapta mevcut degildir. bir arkadasınizi sevmek gibi degil. bir sevgilinin, sevgilisini sevmesi gibi de degil. cok farklidir, bir tutkudur o. cevabı; sadece Fenerbahce olan denklemdir. psikolojinizin dahi susup kaldigi, sadece seyredebildigi; kosulsuz, delice bir sevgidir. Fenerbahce'nin yenildigi bir gun asla ve asla hayattaki en mutlu gununuz olamayacaktir. yeri gelir, Fenerbahce'nin attigi golle yasadiginiz sevinc, derinlenlerden gelen aglama seslerini unuttugunuz belki de yegane zamandir. bazi zamanlar kotu gununuzu tek yasanir kilan, aksama Fenerbahce macina bir biletinizin olmasidir..

Fenerbahce sevgisini kisa bir paragrafta anlatmak istedim.. umarim basarabilmisimdir..

Serhan.

3 Kasım 2010 Çarşamba

basliksiz

selam,

insan, hani bazen komik bir seyler yazmak ister de icten, bu eyleme karsi bir tepki sesi yukselir; "hassiktir lan.." diye;  iste o ses yukseldi demin. tabi bu sesleri herkes duy(a)maz, birazcik anormallik sart. neyse, su anki haleti ruhiyem ile komik yazi vs. hak getire dostlarim. bu yaziyi bile tamamlarsam muhtesem olacak cunku, sik gibi gecen gunler arkasinda; irili ufakli "taslak" adi altinda yazilar birakti ve gitti. cok kafam dolu lan, oyle boyle degil. ee napiyorum, bari onu anlatayim size.


bu aralar, hapis hayatim devam ediyor. her cumlemi, akabinde kurulan takribi dort veya daha fazla cumleyle iyice detayli bir sekilde aciklama durumunda kaliyorum. neden? birader manyak misin? derseniz, aciklayayim; burada, bir sekilde cok merakli insanlar tarafindan etrafim cevrili. inanin, anlatip kurtulmak en kisa yol. diger yollari denedim, gayet uzun ayrica butun gecenizin icine sicabilme ihtimali yuksek. sonucta da.. ne sonucu lan? bir sonuca varamiyorsunuz.. eyvallah, ben; bir sekilde insanlara guven vermiyorum, bunun sebepleri gani. aslinda sahtekar bir adam olmadim hic ama; iste olmamis olaylari, "lan kesin olur bu sefer nasilsa.." deyip, sagda solda cok anlattigimdan sanirim alnimda bir  "test edip, onaylanmistir!" damgasi yok :/ gerci, en durust profilimi cizdigim vakit de; pek bir sey degismiyor, degismedi. gun gelir de; utandiririz oglum boyle dusunenleri.. diye diye geciyor zaman. hatta, bu cumleyi sarf edecegim gunu goremeyecegim diye endislenmeye basladim.. desem yeridir :/ otuzuc oluyorum lan, iyi yas yani. daha dun yirmiki idim. iki rakam yanyana geldi diye, sadece benzerlikten dolayi sectim bu yasi. yoksa 22 denince aklima bi sikim geldigi yok.

gecen; gunlerden spor gunuydu, guc bela yaptim sporu. ben, basik havalardan hoslanmam ki genelde burasi oyledir, spor salonu da bir alisveris merkezinin en ust katinda yer alir, kaldi ki ben alisveris merkezlerinde de pek oyle rahat olmam. uzerenize afiyet, biraz sorunluyum iste. haa yukaridaki paragrafta bahsettigim; guvenilmezligimin ustune, sorunlu adam profilim de vardir. simdi, ikisini iyice karistirin taa ki diger butun iyi huylarim golgelenene kadar, tamam yeter. iste elinizdeki karisik sey; benim. hemen atin elinizden beni.. cabukk cabuk :) pek sevilmez ogul, boyle insanlar.. gercek budur, haa allah'tan bilirim de o yuzden; kimseden pek bir beklentim yoktur. maksimumu, olmadigim raki masasinda uc-bes saniye dusunulmektir. gerisi benim icin ekstraya girer.

spora donelim, eldeki kisi; benim ve spor yapmam gerekiyor. cevrede baska da alternatif yok. salonda gecen zaman esnasinda spor mu yapiyorum, iskence mi goruyorum? tabi orasi muamma. cunku psikolojik olarak rahat degilim. lan madem bu kadar kasiyorsun niye gidiyorsun spora da burada beynimizi zikiyorsun? diye bana cikisabilirsiniz. ben de size cikisirim, etrafimda olaylar genelde bu sekilde cikiyor iste. size gore; "gayet normal/sakaydi olm o.." cumlesini, bazen beynim yanlis algiliyor ya da dogru algiliyorda sinir sistemim bunu gogsunde yumusatamiyor. gordugunuz gibi niyesi, bir onceki cumlede sakli. bu gibi durumlarla insan her yerde karilasabiliyor. sakin olmam icin sebeplerim olmasi gerekiyor. sebeplerim sakin olmama yetmiyor ise bu sefer ertelemeyi deniyorum. eger ertelersem de bir sekilde desarj olmam gerekiyor cunku "amaan bosver, koy gotune diyemiyorum, beceremiyorum.." spor iste burada gerekli oluyor. bi de vucut vs. severim o isleri, bunun da iste gorene bir artisi oluyor ;)

son bir minik paragraf; eger bir gun gelir de uzaklarda yasarsaniz, bilin ki; size en iyi dost, en garip zamanda posta kutunuzda buldugunuz penguen'i ve uykusuz'u gonderen kisilerdir. eyvallah Tunc..

gorusmek uzere..

serhan.

not: tunc, babamdir.. o derece iste..

1 Kasım 2010 Pazartesi

geri iade

hey,

ben, her halde derdimi anlatamiyorum. butun haftasonum; dusunmekle, bu civarda az gozuken yildizlari seyretmekle gecti, biliyor musun? aa evet, tahmin ederim.. demistin. ustune ustluk de "mutluyum ben, mutlu" maskesi de rahatsiz edici bir sekilde suratimdaydi. cok cok sonrasinda gelen; "bilerek irtibata gecmedim aslinda.." cumlesi karsinda uc bes saniye durup, iyimis.. yazabildim. proje toplantisina giderken, bu degisken davranislara sebep aradim. yeteri kadar da buldum, sen de haklisin, peki ya ben? kimseden bir beklentim yok. aa dur yalan soyledim; beklentim oldugu zamanlarda goremedigimden; ben o isi coktan biraktim.. tam olarak bu.

alkol adami sakinlestirir, yeri geldiginde iyi de gelir. icinde olanlari anlatirsin, savunma mekanizmani indirirsin iste. bizim kulturde; " hadi gel, bu gece efkar dagitalim.." derler. ben efkar dagitmayi cok severim, bilirsin. anlattiklarin daha acik olur, icinden geldigini konusursun. iyidir kisaca. ben bu halimi cok severim sonrasinda pismanoldugum zamanlar olsa da bunun sebebi, "karsidaki kisi yanlis mi anladi acaba?" sorusudur. bu olay karsidaki kisiye gore degisir zaten. pismanlik ve sen ayni cumlede, benim icin hic varolmadiniz, olacaginizi da sanmam. bu kadar acik ve net. "ucuzlastirmak!?" kelimesini, bu hislerle ki ayni zamanda benim hislerim bunlar; hic bagdastirmadim, aklima dahi gelmedigi gibi, bir duygu durumunu ucuz gormek, imajim kotu olsa da hicbir zaman tarzim olmamistir. insanlarin yerine karar verme sizin tuylu burcun ozelligidir, bilirim. sonunda benim adima karar verip, ustune bir de cevap verdin; "ve ben, bu durumdan ben hic hoslanmiyorum.." uyari ve tehdit iceren olumsuz bir seydi iste. evden ciktim, gidene kadar kulagimda cinladi, tehdit hic sevmem. her cinladiginda daha da sinirlendim. sonra bir an durdum ve aniden bosverdim, neden mi? cunku, senden haber alamadigim gecen gunlere/gecelere partnerlik yapabilecek bir cumle hic degildi. hem de hic.

icinde bulundugun durumun zorlugu hakkinda az cok fikrim var. bu durum cok sinirdir, ee dersin benim hayatim bu. 'benim hayatim'i dedirten egon; "sana gercekten deger veren insanlarla 'umrumda degilsiniz' edasi ile konusma gucunu de verir.." kotu haber su ki; sonrasinda geri alir. gunu/olani-biteni sari dolmusta muhakeme ettiginde; "hatali bir sekilde davranmis olabilirim veya yanlis mi anladim acaba?" seklinde bir dusunce kalibiyla karsilasiyorsan iste bu egonun geri iadesidir.

eyvallah.

01/11/10

serhan

31 Ekim 2010 Pazar

ruh sagligimi bozan faktorler -1

selamlar,

ben, akrep burcuyum ve ayin 5'inde iki ayni rakam yanyana gelecek ve bir sayi olusturacak. o sayi, benim bu seneki yeni yasim olacak iste. kismetse tabi. bu yasla birlikte, msn'deki kisisel iletime "dante gibi, ortasindayiz omrun.." yazmama tam iki yil kalmis olacak mi? hayir, cunku boyle bir ileti yazmayacagim. simdilerde 35 yasina gelen her msn'i, fb'u olan insan evladi, o cumleyi oraya yazmak icin hazir bekler. haa cumle kotu mu? tabi ki de hayir, gayet guzel lakin onca kisinin yazdigi dizeyi ben oraya yazamam, usta. mizacim; bu ve bunun gibi hareketleri gerceklestirmeme engel :/ davranis seklim, belki ruh sagligimi bozan faktorlere davetiye ama herkesin yaptigi rutin isleri yapmaktan hoslanmiyorum. sigarayi bile bu yuzden biraktim lan ben.

hayatimda ilk hatirladigim olaydan baslayayim, sanirim kendimi bilme anim bu. cok garip bir an. ilk hatirladigim annemin kucaginda oturup, arabadaki sicak ufleyen kalorifer petegeni ellemekti. evet, ilk hatirladigim sey bu. zaten ben az daha arabada dogacakmisim, arabalara olan duskunlugumun buradan geldigini soyler, babam. ilk arabayi 12 yasinda kacirdim, datca'da. babam lokma yerken, ben arabayla onunden geciyordum. tam tersi olmaliydi, di mi? ilkokula kadar hayatim, kuzenimle beraber haftasonlar camlica'da anneannemlerde, hafta arasi ise istanbul - ciftehavuzlar'da gecti. kendimi oyalardim ben, sorun yoktu. kuzenimin anne ve babasi ayri oldugundan, zirt pirt aglardi. ben de kendimi, onu eglendirmeye adamistim. o, mutsuz olunca benim mutlu olmam diye bir sey soz konusu degildi. taa o gunlerden bir kalma bir davranisti bu. hayatima giren kadinlar, genelde mutsuz hatta bildiginiz "problem yumagi" idi, duz-mutlu olanlar da ilgimi cekmiyordu zaten. benimleyken mutlu olmalarini gormek, buyuk haz hatta hala da hazdir. bu durum, ister istemez benim de ruh sagligima dokandirir iste ama olsun, hic pisman degilim.

ilkokul caginda; cok arkadas edindim, devlet okuluydu. insan ayirmazdim; hoca dahil zengin, fakir ayrimi yapardi. mahallede, yazlikta her kesimden cok arkadasim vardi. sicak kanli bir tiptim, biraz yaramazdim eyvallah ama cogunluk severdi iste. agabeyim iyi bir adamdi. bana iyi niyetli, yardimsever olmayi o ogretmistir. gidisi, agzima saglam sicmistir lakin yerine kimseyi koy(a)mamisimdir; mekani cennet olsun. olum acisini cok sevdigimiz bir arkadasimizi kan kanserinden (ki burada yazmistim) kaybettigimizde anlamistim. daha dogrusu, abim anlatmisti; "lan salak, oyun oynamayi birak da bir daha goremeyecegin arkadasini dusun.." dediydi bana. elebette, biraz daha yumusak cumelerle soylemisti durumu ama konusmanin anafikri buydu. cenazeleri hic kacirmam belki de bu cumlelerin etkisiyle. milletin, pek geri durdugu cenaze islerinde; hep en on safhada yer alir, mezara kim girecek? denildiginde, herkes birbirine bakarken muhtesem bir psikolojim varmis gibi; "ben girerim.." diyen ilk kisi olurum. muzayede gibi bir sey lan, benim icin bu olay. normal olmak nasil bir sey acaba? meraklanmiyor da degilim hani :/. olum anlarinda herkes gibi uzulurum, farkli olan ise; benim uzuntulerim daha derin olur, dolayisiyla ruh sagligima yansimalari da kalici olur.

ilkokulda, haksiz yere tokat yemistim, mudurden. sonra agzina fena sictirdim o ayri :@ haksizliktan nefret ederim, beni az biraz asabi yapmakta o tokadin katkisi vardir. olay soyle gerceklesmisti; oglenci idim, evden cikarken mercimek yemistim, yaninda azicik sogan. annem; "sogan yeme olm,  kokarsin dediydi.." de ben yediydim. kime kokacagim ki? cocuguz iste. annem zaten ona kokarsin, buna ayip suna tuh vs milletin ne dusundugu ile cok ilgilenirdi. neyse, ilkokul uc'te filanim hic unutmam. evden cikarken annem agzima "minti" naneli ciklet atti, sogan kokmayayim diye. iste siniflara giderken, merdivenlerde itis kakis oldu ve biz bir cocukla bogusmaya basladik, ben ufak tefektim o zamanlar ama gucluydum, bogusmayi da biliyordum. evde bir abi vardi ya, her gun komondo egitimi goruyordum. oradan gecen bir ogretmen hemen cocugu ve beni mudure goturdu. bok var! ayir, bir daha yapmayin bakayim filan de.. di mi? ne sikime o yavsak mudure goturuyorsun bok kari? sonraki kare; mudurun odadayiz, cocuk bildiginiz zirliyor. ben de bakiyorum ne agliyor bu gerzek diye? lakin cok guzel 'sucsuz'u oynadi pic. bana ise diger rol olan 'suclu' kalmisti. bu da sanki miras kaldi. yeri gelmisken belirteyim de genelde ben, bir sekilde olaylarda suclu bulunurum.. neyse sittir ett..

o pic, odadan cikarken mudur bana oyle saglam bir tokat atti ki; hazirliksizdim da, o karisiklikta agzimdan atamadigim ciklet bir anda bogazima kacti. iki uc kere oksurdum de cikti, az kalsin bogluyordum amina koyayim. hala, aklima geldikce belirli araliklarla mudure kufur ederim. iste o takat ve ardindan gelen bu bogulma korkusu benim psikolojimi icine sicmisti. yillarca, "bogulacagim lan galiba.."korkusuyla ilac bile yutamamistim birakin onu, normal yutkunurken bile tedirgin olur vaziyetteydim, bu pust mudurun yuzunden. rahmetli doktorum necmettin amca; iyi ugrasmisti da benimle, sonunda duzelebilmistim. yillarca balik yagini surup seklinde ictiydim..

devami gelecek..

gorusuruz.

serhan.

31/10/10

26 Ekim 2010 Salı

hapis hayatim

merhaba,

gecen entel'in zamanla ilgili yazisini okudum. eyvallah, ilk basta garip geldi. laan sonra bi uygulamaya koyayim, hayatima cak gizellik (nilce bu lisan turkce'ye yakin ama tam degil, twitter'da biri demisti ordan sey etti aklima) getirecek kessin diyerekten. ama ama yine yanildim. olm, ben pesimist, ruhen hasta herifin tekiyim, bir halti tarif edeceksem en negatif yonuyle tarif ederim. hata benim, kafama sicayim, sanirim burunduliler (kim diye sormayin olm, gidip yaziyi okuyun) benim gibi insanlar degiller(di). iyi insanlardi onlar, kimsenin tavuguna kist demezlerdi. ben ise onun bunun tavguna gehh bili bili deyip, bismillah.. kesip, bi guzel yerim, amina koyarim lan, protein mis. sorarlarsa da; su tarafa dogru gittiydi tavugunuz en son.. bile diyebilirim. anlayacaginiz cok farkliyiz birbirimizden cok. onlarin felsefelerini ne sikime bizikladim bilmem ama oldu bir kere, zamanin tarifini kullanacaksak; haftasonum, "sike surulecek kadar aklimin olmadigini" belgeleyen bir haftasonusu oldu, iyice anladim. hee bu aksam ise "isyan ettim lan" aksami oldu.

neyse simdi ben, ne bok yiyecegim? elim kolum bagli lan. oyle bir duruma geldim ki aslinda sokuldum, cikabilene helal olsun. buradaydim iste bir sekilde, tamam geldik; gorevimizi yerine getirdik, muhurlu kagidi aldik, gittik.. derken; "n'olur gel'lerle.." tekrar donduk bu diyara. zaten ben ne bok olamadiysam, bu; ne olurrr gel, git,zipla, sic vs'ler yuzunden olamadim. aslinda; aradan gecen iki sene icinde fena olmayan isler de buldum, cepten yemek yerine, burada abidik gubidik islerle ugrasacagima, vallahi yururdum be usta. yurutmediler, bu 'ne olur'lar; baa dur dediler, bekle dediler. su anki durumumun muhakemesini yaptigimda; "sike surulecek kadar aklimin olmadigina" emin oldugum bir haftasonu yasadim. siz hepiniz koc gibi takilmissinizdir tabi butun haftasonu.

tekrar donelim buradaki  hayatima; master yaparken ki az cok is tecrubemiz, malzeme bilgimiz de oldugundan, prezantasyonlar, projeler.. derken ben bayagi bir sivrildim. bu da ne sinir bir laftir; o sivrildi, siktir lan. neyse yazdik artik silmem. bir gun, baktim ki; birinci siniflara ders anlatir olmusum olm! hani biraksan konuya ataturk'den filan girip, kubilay'dan cikip, rte'ye sokacagim o denli.. lakin vatandaslar, rus/leton konumuz da cevre muhendisligi, oldugundan tarih olaylarini atladik, ister istemez. neyse; bendeniz psikolojik olaraktan fazla stabil olmasam da ders anlatirken iyiyim lan, evet valla iyiyim. hatta sanirim en iyi hissettigim zamanlar ders anlattigim zamanlar. bi de sevisirim bak, o ayri.

bu sirada olmaz ya oldu; 39 aylik bir is teklifi geldi. fena da degil meblag vs. buyukce de bir firma. ee peki, hoca olabilmek icin doktora yapma durumum ne olacak o zaman? ikisi beraber olmaz lan, superman miyim ben? akademik kariyer icun; bir uc sene daha antin kuntin isler, asistan maasi ve parasi gec yatan projeler ile gecinmeye calismak mi? yoksa muhendislik kariyeri mi? karar vermem lazim. ayrica kandirildim iste, (ikinci paragrafta kanitli, bir sonraki paragrafin basi devami) uyanik diye gecinirdim olm. bildiginiz buraya kilitlediler beni, anahtarini da pislik yuvasi nehire attilar. degil anahtar iki katli otobusu atsan bulunmaz orada, bataklik dibi, pislik. bi de kisin donuyor. donar zaten az kaldi. sevmiyorum kasvetine soktugumun ulkesini, imanina kadar soguk lan bi de. araba icerden buz tutar mi dostlar? eskimo muyum lan ben, soguk gecirmez miyim? bu arada harbi cok usuyen biri degilimdir haa ;)

iste haftasonu nasil oldu da; bu tuzaga dustum? diye dusundum durdum. hic, kendimi dusunmemisim lan ben. ben ne ister misim? ne yapmaktan zevk alirmisim, inanir misiniz? hic zerre umrumda olmamis. baskalarini eglendirecegiz diye habire zevklerimden vermisim, ufak ufak. ben de karar aldim. dedim ki; ben, bunu ahanda su sekilde istiyorum, o teknede de sen olacaksin bu kadar iste.. sonrasinda tabi, yine dusundum. once konusur sonra dusunurum degil, daha da dusundum demek istedim, ustume gelmeyin. isteklerimi, o kadar cok ertelemisim ki; hepsi toplanmis, "o teknede sen olacaksin"i yaratmis, onume koymus hatta onumuze koymus. haa o tekneye, onu bindirmek hic kolay degil, super zor. hatta duyan olsa sifir sansin var, salak.. der. oyle iste, daha fazla yazamayacagim. bu soktugum panik atagi yuzunden cok sevdigim futbolu da oynayamiyorum zaten..

okudugunuz icn cok tesekkurler.. haa unutmadan bu geceyi tarif edersem; "ilk tweetimi caldilar gecesi.." seklinde olur..

sevgiler.

serhan.

26/10/10

resim: The "impossible architecture" of M.C. Escher

24 Ekim 2010 Pazar

istiyorum

benzersiz, icinde sirf sen olan bir siir yazayim, diyorum.
dizeleri; en cok sevilenin "sen" oldugunu anlatsin.
her okudugunda; ilk okudugundaki gibi duygulanmani,
her duygulandiginda ise; aglamamani, yalniz beni dusunmeni
istiyorum..

tum ulkelerde seviselim, butun denizlerde opuselim, diyorum.
adetten dolayidir; eger vaktinden once kapanirsa gozlerim,
aynalara bak lutfen! essiz gozlerinden seni seyretmeyi,
asik oldugum kokunu, ruzgarlarin boynuma dolamasini
istiyorum..

serhan.

24/10/10

21 Ekim 2010 Perşembe

ayi miyim ben? iliski uzerine yazi..

selam,

bu aralar, oyle gunler yasiyorum ki; bazen, ben bugunleri daha once yasamistim amk. yeniden yasamaya ne gerek vardi? diyorum. bazen ise; 33 senelik hayatimda su anda icinde bulundugum kadar ihanetle karisik, sever durumda olmamistim, diyorum. az once bitti konusmam, sinirliyim de biraz. onun hakkinda; en ufak ters bir yoruma tepkim sert olur. susup, kalmam yoksa bugun icin geri kalan konusmalar benim icin detay. bu, benim bir cok boktan huyum oldugu gibi; araya serpistirilmis tek tuk iyi huylarimdan biri belki de; kimse sevdigime bir sey diyemez, sikar biraz, oyarim. boyle guzide huylarimi gizlerim iste. herkese her seyi gostermeye ne gerek var? ayi filmini seyretmesek; pek cogumuz aslinda ayinin duygusal bir hayvan oldugunu bilmeyiz. ben ayi cok severim, ayiya saygi duyarim. toplumumuzda, ayi denince; kaba, kufurbaz, kiro, kadinla konusmasini bilmeyen, devamli tombala ceken vs gibi adamlar gozumuzun onune gelir. aslinda ayi bunlarin hic birini yapmaz, istese de yapamaz zaten.

baska konu; birazcik yillanmis iliski neye benziyor biliyor musunuz? diyelim ki; ilisiki yasadiginiz kadin/erkek en ust katta oturuyor. konuya tirmananin gozunden bakiyoruz su an, sizsiniz bu kisi. super kahraman hesabi o katlari cikip, binbir zorlugu asip, mutlulugu onda mi (insallah) yakalayacaksiniz? tepenizde kalpler vs belirecek. boyle, di mi? yok, oyle degil. diyelim ki apartman 5 katli, her kati da iliskinizin yilini belli ediyor. o apartman dunyanin neresinde olursa olsun, katlar asagi yukari yerden ayni yuksekliktedirler. tekrar biz 5. kata cikalim, muhterem size oradan devamli ayni seyleri soyler aslinda. siz ilk basta bunlari sevgi sozcukleri sanar, salak salak gulumsersiniz, "her sey cok guzel olacak diye.."hayal bile kurabilirsiniz.

ilk zamanlar zemin kattasinizdir bu sebepten oturu bir sikim duymazsiniz, sonra yillar ilerledikce muhteremin dedikleri iyice anlasilmaya baslar. soylenenler genelde 'sen/siz' odakli, elestrisel, suclayici cumlelerdir. keyfiniz kacar, gayri ihtiyari bi soluklanirsiniz ucuncu katta. hayat tecrubenize gore; belki daha once de duymus olabilirsiniz bu soylenenleri, sonunda ne olacagini asagi yukari tahmin edersiniz. olur da buyuk ihtimal. bir de bu katlari evlilik esnasinda cikanlar vardir, hah onlar ucuncu kata geldiklerinde iclerinden bir hassiktirr.. derler, ne bok yiyeceklerini dusunurler. zira zaman gecmiyor, kosuyordur. planlar birikmis, her sey natamamdir. tepenizde kalpler yerine, soru isaretleri birikir..

iliskinin bir son kullanma tarihi mi vardir? annelerimiz/babalarimiz nasil onca sene birbirlerine tahammul etmislerdir? benimkiler zaten eski model de bu ornek, tahammul eden ebevynler icin tabi.

cok yorgunum, kafam yukaridaki konusmada kaldi. ayni kefeye konmaktan hic hoslanmam ben.

eyvallah.

21/10/10

serhan.

not: pene, muhterem icin sagol, haci ;)

18 Ekim 2010 Pazartesi

onyedi

hey,

bu illet yere geldim, ayin 14'u de olmus, o vakit. biliyorum cunku ipimi ceken arkadasinin geldigi tarih, o vakit diye tabir ettigim ondort ekim. hesapta aramizda olanlar sir idi, gerci kendi oyle dedi, ben de sadik kaldim. neyse, gidip ona anlatmaz dedim. belki bir ihtimal diye de ekledim. o bir ihtimal uzeri eksi bir ihtimal gerceklesti pek tabi (metematik dersi lazimsa..) ve her seyi, 31 yasinda gercekten bir arkadasi olduguna inandigi kisiye anlatti. o da benim adimi duyunca; amman napiyorsun sen? dedi, buyuk ihtimal. hatta bu cumle en iyi niyetlerimle kafadan kurdugum bir cumle; kotusu var, iyisi yok. o denli, dusunun iste. kazik batirdik sanki, sana ne lan?

oglen, ciceksepetinden beyaz gul istedim. biliyorum seviyor beyaz gul. aranjman varmis, onyedi adet beyaz gul. aha dedim tamam, kucuk cadi gelmeden gelse bari dedim, olmadi. zaten hic olmaz, oldugu gorulmemistir amna koyayim. nerede var seamet, orada benim varligim  mevcuttur cunku. cicekleri o olmayinca, annesi teslim aldi. bu hedefin sapis sebebi o kucuk cadi. tam o saatte geldi okyanus otesinden, neyse dusundum neden onyedi? tuncay'in ilk seneler fener'deyken giydigi forma numarasi, acaba ondan mi dedim? sonra allah beleni versin, civik herif dedim ve kararimi verdim, beni ona baglayan onyedi ozelligi yazacaktim. iste basliyoruz.

ornek; harika kokuyor, onu optukten sonra dudaginizi uzaklastirmaya yeltenirken; hoop nereye aslan parcasi? gel bakalim.. diye sizi geri cagiran bir kokusu var. inanilmaz..

yok, vazgectim zira aklima gelenleri buraya yazamam. oyle siradan biri degil o. kiskanirim olm, yazamam iste. evet, aklima ilk olarak fiziksel ozellikleri geldi, sonra gozleri, gulmesi vs. tamam lan, nazar degdireceksiniz kiza ama hedefi sasirip yanindaki kucuk cadiya nazar degdirirseniz, bu uygun olur. zaten, onun voodo bebegini yapip, piyasaya surecegim.

iyi geceler

serhan.

18/10/10

not: resimdekiler iste..

deactivate

selam,


bugun noha ile konusmadigim ikinci gun. bugun, ayni zamanda gayet sinir bir pazar aksami . bu durum hakkinda yazdigim bir tweette soyle demistim; "dun aksam onun ne yaptigini bilmiyorum, lakin tek tesellim onun da benim ne yaptigimi bilmemesidir.." bu ya da buna benzer bir seydi iste. sanirim neler hisetigimi bu cumle sizlere anlatiyordur. eee o zaman geri kalan yaziyi okumaya gerek yok:) okuyun be! yazdim o kadar zati kisa. gecen hafta bugun, uzun bir yolculuktan sonra baltiklara gelebilmis, pek de ozledim diyemeyecegim evime yerlesmistim.

konumuz noha olduguna gore, o gunle ki ayin sanirim dordu, besi idi bugun arasinda bazi seyler degisti. zaten, o her yatip kalktiginda bazi seyler degisiyordu. sucluluk duygusu, vicdan azabi, millet ne der? gibi sorular baskin cikiyor, sabahlari degisiyordu. hakli, diyecek fazla bir sey yok, hele buradan zor. yaninda olmadigim zaman tam gucumu kullanamiyorum onun ustunde yoksa etkiliyorum. ciddiyim o da biliyor. ya dedigim gibi cikmazsa, macera huzunle son bulursa? gibi dusunceler de kafasinda her daim. ayrica ben, butun salterleri indirdiginde onu aydinlatacak kadar da isik vermiyormusum, benimle olmasi icin. imajim kotuymus, kabul etmem lazimmis. millet, melek amina koyayim sanki? ee bir de akrep burcu adamiyim ya, adimiz cikmis iste. beni taniyan-tanimayan kisilerin hakkimda yaptiklari olumsuz yorumlar asagi yukari soyle; kacin, uzak durun.. oldugundan.. her neyse, aleyhte cok delil var anlayacaginiz.

siktir edelim bu konuyu, bana bazi konular hakkinda karar verecegi icin irtibata gecmememiz gerektigini, bu kararlari tek basina almak istedigini soyledi. sonra gectik tabi, dayanamadi. ben ise zaten oyle bir seye eyvallah dememistim. konusurken bir iki sey dedi bana, zoruma giti lan resmen. ona merak etmenin ne demek oldugunu gosterecegimi soyledim. sonra bir sekilde unuttu, gizli twitter hesabini bulmustum, konu dagilmisti. keyfin yerine geldi di mi? dedi. rol yapiyordum ama bu soruya "yok" diyerek, gercek bir cevap verdim. deken o gece, hatta sabah butun irtibatlarimi sildim; facebook, msn, twitter vb. bugun 2.gunun aksami oldu, tek kelime etmedik, mesaj yok, sifir. garip hissediyorum kendimi, sigaraya alismamaya calisan cocuk gibi. tek tesellimi de yukarida boyuk harflerle yazarak belirttim.

yalniz en cok twitteri kapatmak koydu. tam ikiyuzonbir takipcim vardi, usta. o kadar nazli vatandaslari bir arada tutmak, yalakalik yapmadan zor istir, kullananlar bilir. isin acikcasi bayagi bir ugras vermistim. o gece geldim; bastim deactivate'e.. bastim deactivate'e..

iyi geceler

serhan.

17/10/10

not: ben karga severim. sirnasik hayvanlar degillerdir.

14 Ekim 2010 Perşembe

mimlenmissek, vardir bir keramet..

Denek Hayatım beni de mimlemiş. iyi de etmis, tesekkur eder ve sorulara ictenlikce cevap verecegime "vallahi billahi" derim, hemi de ayaklarim yere basarken :P

1) Lakabın var mı varsa nedir?

lakablarim olmaa mi? donem donem soyleler; yatilida okurken, "sosyete" ki; gomlek utulu olacak, ceket blazer olacak, ayakkabilar george hogg vs iste. hak etmisim :) neyse sonra, "sergi" sergi barjuan'a benzetilirdim futbol oynarken. isim de serhan andiriyor tabi. serosh cok yakinlarim, seris agabeyimden kalma. "sero" ise lakabimin son hali.

2) Son zamanlarında diline dolanan şarkı?

3hurel; ne olurdu sanki?
http://fizy.com/#s/1lu2hm

3) En son ne zaman ve neye/kime aşık oldun?

tr'den donerken vedalasmakta zorlandigim birine asik olduydum. http://pesimistbiradaminyazilari.blogspot.com/2010/10/vedalasmak.html

4) En son okuduğun kitap/film?



tr'deyken kaldigim bir evden arakladigim kitap; islam ve ataturk reformlari.
simdilik cerez; yeni liderler.


flm hastasiyimdir, son olarak; 'the expendables'i bir sey beklemeden seyrettim. 

5) Son zamanlarda en çok özlediğin...

onunla tum gun, rahatsiz edilmeden vakit gecirmek.

6) Bir günlüğüne ünlü biri (oyuncu/şarkıcı/politikacı vs) olma hakkı tanınsaydı kim olurdun?

ben bir akrep burcuyum, tamam mi? bu durumda, playboy'un sahibi vatandas biraz genc olsaydi; o olmak isterdim de simdi istemem. tayyip olup; cevirdigim butun dolaplari anlatirdim yalniz bir gun yeter mi bilemem tabi.

7) Yarın sabahki ilk planın?

ilk planim; dustur benim. su yoksa ben de yokum bu dunyada. sonrasina bakariz, yalniz bankaya ugramam sart, spora giderim. oturma izni ile bir kac isim var, halletmem gereken.

8) En sevdiğin huyun?

bazen culsuz kalsam da, suistimal edilsem de; comertligim ve yardimseverligim.

9) Şuanki bölümünde/mesleğinde olmasan ne olurdun?

tiyatrocu veya psikiyatr olurdum.

10) Okurken en zevk aldığın 3 blog ?


http://entel-dantel.blogspot.com/
http://penelope-sevdaizi.blogspot.com/
http://cudidagi.blogspot.com/



7 Ekim 2010 Perşembe

vedalasmak

hey,

gidiyorum ya ben, yaklasik 3 saat sonra. yazim da bu konuda iste.. vedalasma esnasinda; bastirilmis bir cok duygunuz ortaya cikar. bu duygu(lar) fiziksel hareketlerinizi bile kontrol altina alabilir. ters bir durumda; aman tanrim! "ne yaptim ben?" konulu dusunceniz, vedalasmanin ardindan gecen zamanda kafanizin icinde beliriverir. bu dusunce, yavas yavas; 'iyi ki de yapmisam lan'a dogru da kayabilir. eger kayiyorsa, gecmis olsun mu? cevabi son paragrafta saklidir. gorunen o ki; son paragrafa kadar okuyacaksiniz yazimi:/

vedalasirken gozunuz, vedaslatiginizdan baska birini gormez. sadece o vardir net, geri kalanlar ise flu. her seye, en cok da; 'ayriliga' itiraz edersiniz, bicaresinizdir. ne kadar ozleyecegim acaba? diye dusunurken, ona daha da dikkatli bakmaya baslarsiniz. her baktiginizda sizi etkileyen yeni bir ozelligi ortaya cikar, saka gibidir. icinizde karsi konulmasi guc istekler; kelimelere dokulup, disariya cikmak icin sizi zorlar. siz ise yutkunarak; onlarin cikmasini engellemeyi denersiniz..

en sonunda, herkesin ortasinda cekistirirsiniz azicik uzaga gidersiniz. opersiniz onu, delice.. bir yandan sarilirsiniz. tarifi zor bir histir bu. arabalar gecer, insanlar bakar. hatta dusunceniz de sizden yanadir; "arkasi donuktur, gormez" der, inanirsiniz. arkasinin donuk olmadigini bilseniz de unutmussunuzdur o an. aldirmazsiniz, kalbinize yerlesmistir, lanet. alismissinizdir, bir sekilde alistirmistir, kendini size. sahi, nasil olmustur bu boyle? akliniz almaz, cok gerilere gidersiniz. size yaptiklarini dusunup, demek her seyi planlayip da yapmis... deseniz de; etkilendiginizin farkindasinizdir. dusunmeye devam edersiniz, vee gorursunuz ki; ornekleri cogaltmak pek mumkundur. o, isinde iyimis.. der, bunu tebessumle kabul edersiniz, sabrini takdir edersiniz. aniden; ya sizi koydugu namusait ortam? diye sorarsiniz. zorla yapmadi ki hicbir seyi diyerek, cevabi verirsiniz kendi kendinize. her gun gorusmeyi, beraber zaman gecrimeyi, diger faaliyetlere tercih etmeye baslamissinizdir. vee onu; diger(ler)ine tercih eder hale gelirsiniz. bu bir karar asamasidir. digerleri ve o? vedalasma sirasinda ve sonrasinda yasananlar, bu seciminize isik tutacaktir.

yataktan daha bir degisik kalkar olmus, bugun onu nasil gorebilirim? planlariyla dolu sekilde 'gunaydiiiin' dersiniz, ahaliye. onun aradigini sanarak kosturursunuz her calan telefona. hey, "o mesaji" gordugunuzdeki kizginliginizi, sonrasindaki telafi turlararini gulumseyerek hatirlarsiniz.  bu gulumseme, kisa bir sure sonra yerini gozyaslarina birakir. onu deli gibi ozlemissinizdir, daha gideli cok olmamistir halbuki. artik, her gittiginiz yerde; 'o' burada olsa soyle der, moralimi duzeltir, beni guldururdu diye icinizi gecireceksiniz. karsidaki soyle yapti ama o olsaydi, boyle yapardi'lara gireceksiniz. yaninizda olmadigi halde, aklinizda olacak gibidir.

tekrar vedalasmaya donersek; ona olan, her gun buyumekte olan tutkunuz sahne alir ve sizi; "saglikli dusunemez hatta onun disinda kimseyi umursamaz" cinsi bagiyla sarmalar. etraftaki ucuncu sahislar artik flu da degillerdir, bildiginiz yoklardir. vedalasma anindaki ve sonrasindaki dusuncelerinizi iyice irdeler ve muhakemesini yaparsaniz; merak ettginiz pek cok sorunuza, cevaplar bulabilirsin. son olarak; yazarin coktan uyumus olmasi gerekirken, bu yaziyi yazmasina sebebiyet veren kadinin; "oldukca siradisi" oldugunu soylemek, pek dogru olur.

hoscakaliniz

07/10/10

serhan.