Powered By Blogger

26 Eylül 2010 Pazar

tanri'm sen, aklima mukayyet ol..

selam,

onu cok ozledim. cunku iki gundur goremedim. iki gun once gordugum zaman da pek telasli idi. ben ise sinir bozucu bir sekilde sakindim. aslinda sakin olmamam lazimdi. sebebi, icinde bulundugum vaziyet ki; inanin aciklamasi zor. onun icin ise daha da zor. aslinda son attigi mesajdan sonra bulusacak olma ihtimalimiz bile, iki gundur aldigim en guzel (olasilik olsa da..) haberdi. sonrasinda; peki bulusalim! demesiyle, "kar tatili haberi almis, ogrenci" gibi sevindim..

neler olup bittigini tam anlamamistim. eyvallah; bir seye kizmisti, gercekten de o soyledigine kizmis ise isim kolay olacakti, biliyordum. alisigimdir, kadinlar benim yaptiklarima genelde kizarlar. ilk basta, kendimi onun aklinda "pek yokum/az varim" diye dusunmustum, yalan yok; hala da cok emin degilim. neyse, bu tepkisine; kadin olarak "karsi cinse, klasik bir erkegin kur yapmasi" mahiyetinde algilamis olabilir, gibi duz bir mantaliteyle bakmaya karar verdim. ek olarak da, etkilenmese o kadar riski niye goze alsin ki? diye de usteledim. hicbir olayi basite indirgeyemem ki ben. her zaman en kotuye hazirlikli olmak pesimistlerin en iyi yonudur. bu haftasonu; neyin, ne oldugu belli olur. gorecegiz. sunu belirteyim ki; vakit gecmek bilmiyor. ne uzun hafta sonuymus lan bu? icimde de pek pozitif hisler yok, iyi mi? degil tabi, gayet kotu.

belki ilk defa, bir kadinin suclmasinda lafi eveleyip, gevelemeden cevap verdim. her ne kadar ikna olmadim dese de ikna oldugunu biliyorum. beni taniyor, kadinlarin en son guvenecegi tiplerden biriyim, bunu da cok iyi biliyor. ancak bir banka soyguncusunun da soygun yapmadigi, 'sade vatanadas' gibi bankamatikten para cektigi gun de vardir, di mi;)? aslinda onun kizdigi da bu; madem soyguncuyum ya da soyguncuydum; ne isim vardi bankalarin etrafinda? neyse, ben bir sey yapmamistim, gayet sakin gozlerinin icine baktim ve neden oyle davrandigimi (kizdigi bir davranisimdi iste..) acikladim. inanmadim dedi ama bence inandi. zaten soylediklerim de gercekti. sonra iki kere daha bulustuk, salak sacma yerlerde. konustuk, dertlestik. eklemek isterim ki; onunla konusmayi da cok seviyorum ben.

net bir sey var ki; biz aslinda sevgili olarak, bir birimize uygun degiliz. o baristan yana, ben savastan. ortayi bulmak icin karsilikli ödün vermek gerekebilir. bakildiginda, cok mesakatli bir surec ki; zaten ben mesakatli olmayan isleri sevmem. fakat nasil ona/buna bulasmadan duracagim, bakin orasi mechul. zaten durulma zamanim gelmisti, bahanem olmus olur. lakin, benim garip bir karakterim var. belki bu sekilde dogmusum ve bunca yil da boyle yasamisim. gitmesi gerekiyordu, o gunluk bize ayrilan sure; o kadardi iste. gidince, ben durdum ve dusundum. bana alisir mi? diye kendime sordum. sanmam. tek bir saglam kozum var elimde, henuz denenmeyen. son bulusmamizda, cafede otururken; gel benimle dedim, gidelim uzaklara. detaylari sonra dusunurum de dedim. salak asik gibi iste, isin enteresani rol yapmiyordum. en azindan rol yapsam ben anlardim :) karsimda; cidden turune az rastlanir guzellikte ve yadsinamayacak kadar zeki bir hatun duruyordu. bu arada; bir hatuna her renk mi yakisir birader? ona yakisiyor. soyle bir bakti, saka yapmadigimin farkinda idi. neee? nasil olur? ne sekilde olur? sorularini sordu, gulerek.. az biraz konustuk.. tamam, itiraf ediyorum; aklima, onun aklini celebilecek ne geldiyse soyledim. icten anlatiyordum, resmen hissediyordu! hep gulumsedi, sonuna kadar da dinledi. sanirim bana, gidis yolumdan puan verdi lakin henuz sonucu bulamamistim :)

konuyu saptirmayalim, simdi benim aklim burada degil. daha fazla yazamayacagim. aklim mi nerede? aklim, bu hafta guney sahillerinde cadirda kalacakmis. tanri'm sen, aklima mukayyet ol ve bana da sabir ver ki; mukayyet oldugun aklim geri dondugunde, icine girebilecek bir beyin bulabilsin.

dinleyelim..
http://fizy.com/#s/1lsb2q

iyi geceler.

27/10/10

serhan.

20 Eylül 2010 Pazartesi

noha..


hey,

gozumu kapatiyorum aklimda. gozum acikken bu sefer de onumde yuruyor, harika bacaklari var. birileri soru sorarken, ben noha'yi  "o geceden bahsederken dusunuyorum;  bu gece, en cok eglendigim gece.. biliyor musun?" deyisini ve yesil/kahvenin onlarca tonuna sahip gozlerini, gozlerimin onune koyuyorum, bakiyorum.. bu ani bozana, soruyu sorana sarliyorum.. ne var lan nee? diyerek. sonra kokusu, evet kokusunu duyuyorum hep. manyaklastim resmen.

tez zamanda, bir seyler yapmam lazim. en son bu sekilde bir hissi ne zaman yasadim inanin, hatirlamiyorum. inanin diyorum da zaten blogun ismini cismini degistirdim. arkadaslarimi da sildim gitti. inanacak beni sahsen tanimayan okurlar kaldi, sizler inanin bari. bu eleme/isim degistirme isini neden yaptim? cunku biliyorum ki onun hakkinda yazdiklarimi cok seviyor ve merak ediyor. o, kendinde; gayet sert ifadeler kullanarak benden uzaklasma hakkini goruyorsa, ben de yazilarimi ona okutmama hakkina sahibim iste. bu hareket, gayet tabi ki planimin bir parcasi. benim noha'ya ilgim yillardir vardir. sonunda ise bastirilmis duygularim disavuruldu, o gormek istedi. yoksa icimde kalir, zapt edilmesi kolay olurdu. kalbimi kirmak istemesini bile anliyorum. neyse hislerim potansiyel enerjiyken, magrur magrur oturup beklerken ve iki adet fb fotografina fit iken, oldu mu sana kinetik enerji? bok is tabi, cok tehlikeli olurum olm. bugun ne yaptin derseniz? bilmiyorum derim. mesaji ne zaman okumustum, hatirlamiyorum. o zamandan bu zamana iki tane ufak capli sinir krizi gecirdim, onun disinda xanax bile almadim. e almam lazimmis iste..

bir gercek var ki; ben fena dagildim yalniz! olmayacak bu sekilde, olmamasi gerekliyken ustune ustluk. kendimi toparlamam sart. isim gucum var, planlarim/programlarim var. hepsinin amina koyayim o ayri ama iste sorumluluk duygum da bir taraftan cekistiriyor. genelde, sansiz bir adamimdir. belki elimdekilerin kiymetini bilmiyorum, gul gibi kizin degerini de bilmiyorum vs vs. su an bana oyle "hikaye" geliyor ki bu vecize kilikli cumleler, anlatamam. yaziyi yazarken zar zor konsantre oluyorum. hatta bugun arabanin caminda yuzu belirdi resmen. gitsin diye; silecekleri calisitirdim, su da siktim. bu sefer saclari filan islandi iyice seksi oldu. pofff.. komik mi? ulan acaba ben hic asik olmadim mi yav? boyle bir duygu vs hatirlamiyorum hic. elde etmenin imkansizligindan dolayi mi boyle oldu? akrep burcuyum, elde edince gecer mi ki? ya gecmezse? hatta bugun gayet hos bir kadin bakkalda; alakasiz bir soru sordu. ben ise; yok, ben burali degilim filan dedim, cumlenin sonlarinda arabaya dogru yuruyusum baslamisti bile. bildiginiz ziklemedim hatunu, vaki degildir pek..

tabi ki de pes etmedim, bu durumda fazla aramak/sormak da isi iyice tehlikeye atar. simdi ucuncu sahislardan ki kimsenin haberi yok, merak edilesi bilgiler almasini saglayacagiz ve bununla biraz yetinecegiz. her hamlenin bir zamani var ve o zaman gelince, gerekli olan hamleler yapilacaktir. "pause" tusuna sen bastin. bukowski'nin dedigi gibi; sarilmak yakiyorsa, biz de uzaktan severiz.. simdilik..

bu da yasak degil ya?
adios.

20/09/2010

serhan.

18 Eylül 2010 Cumartesi

evet evet.. ben gideyim..


hey,

iyi degilim, basim donuyor ve cok sinirliyim. ne mi oldu? her zamanki gibi fatura bize kesildi a.q. bunca yildir alistik da, bu seferki sebep biraz hikaye sanki. iceriginden anladigim kadariyla o; bir bahane, sebep filan degil. ben, boyle anladim ama senin icin super "soyle anlamis" taklidi yapabilirim, sorun degil. bu arada; mesajini gorunce; evet, haklisin der gibi kafami salladim, gormedin ama salladim. yemin ederim. zaten ne desem, iki defa tekrarlayip, yemin ediyordum. bu arada, faturalarin kulluyen amina koyayim. rahat birakin lan beni. ne bok yesem simdi? bundan oncede, cok salak durumlarla karsilastim ama bu seferki etkiledi. sanirim; ben hala cimlerde uzanip, gokyuzune baktigim zaman diliminde kilitli kaldim. cok kapi, cam, cerceve indirmisimdir. oradan da cikarim, problem yok.

pek tabi, ne olacakti ki? ne bekliyordum? bu sorularin cevaplari gercekten zor, belki de yok. sozle olacak is degil. ozellikle de aniden olacak; hic degil(di). belki hayatimdaki kadinlarin hic biri bana uygun degildi! olamaz mi? neden hep suclu ben oluyorum anasini satayim? belki sen uygunsun, belki de degilsin. bir de benim sana uygun olup/olmamam da var, di mi? o ihtimali de ayrica sikeyim, oldu mu? aslinda, cocuklugumdan bu yana; neye elimi atsam, sonucu negatiftir, onu pozitife cevirmek icin gotumu yirtarim, bazen doner bazen de daha bok olur. denerim ama yine de. herkesin isi tikir tikir olurken, benimki olmaz. yillardir ebemi itinayla siken yasamima,  baktigimda hayatimin kadininin; enteresan bir sekilde benden gizlenmis ve ulasilmasinin cok guc olmasi kuvvetle muhtemeldir, sasilacak bir olay degildir. onu elde etmek icin; feda edecekleriminin listesi de bir hayli kabarik olmalidir. acikcasi, tanidigim hayatim bana "pustluk" yapmadan, bir halt vermez. hele o'nu asla vermez.. hasta beyinimi bu dusuncelerle mesgul ettim ve su kaniya vardim; ya o.. sen isen?

neyse bu dusunceleri simdilik siktir edelim, en azindan deneyelim. sana klasik kin besleyip; "gozumun onunden, okudugum andan beri gitmeyen" o  iki satir cumleyi devamli hatirlayacak miyim? buyuk ihtimal. zaten problem yumagi bir hayatim var, bir bu eksikti. ben iyidim oyle uzaktan uzaga. bu olayi ekstra cabalarla kismen unutmaya calismak mumkundur. neler unutmadik, hesapta? tabi unutmanin da yontemleri vardir, az cok bilirim. bu durumda; en iyisi gitmek/gozden irak olmaktir. evet evet, ben gideyim lan; asabi hareketlerimi, sinirli halimi ve kadinlar tarafindan "guvenilmez" diye tabir edilen, karakterimi de alip bi siktirip gideyim.

su an icimdeki duygu durumunu pek yazamiyorum. aslinda yaziyorum da tam ifade edemiyorum. size ne anlatmaya callisiyorsam; onu en az besle carpin lutfen. yazi demisken de; bundan sonra pek yazmam gibi geliyor. belki de yazdiklarimi gizlerim, bilemedim. gorunenen o ki; blogda yine bir isim degisikligi sart gibi. halbuki sevmistim bu ismi. onun da koy gotune. son bir itiraf: "psikoljik aci" sevmiyorum. illa bir aci olacaksa fiziksel olani yeglerim..

Since I've Been Loving You, I'm about to lose my worried mind.
http://fizy.com/#s/1lsada

eyvallah..

18-19 eylul 2010

serhan.

17 Eylül 2010 Cuma

tehlikeli sular

hey,

nereden baslasam bilemiyorum. kafam cok karisik. "zaten senin kafan hep karisik; bu sebepten dolayi pek bir sey fark etmemistir.." dediginizi ve ehueheuhe diye sirittiginizi da duyar gibiyim. ayiptir yapmayin;) bilmiyorsunuz. su an, yazimi nasil yazacagimi bile bilemiyorum, aksi gibi de cok fena ekstrasistollerim var, biktim lan resmen. kanal d'de yayinlanan jean reno'nun dandik filmi "wasabi" de konsantrasyonumun (yumi devamli bagriyor.) icine etti. neyse arka fonda kalsin. hem jean reno; jean reno'dur. aslinda bayadir bakiyorum, cok da dandik film degilmis, seyredilir.

neyse gelelim konumuza; genelde yazilarim, kendi hayatimdan kesitlerdir, gercektirler. yasanmisliklari vardir ya da yasanacaklar listesindedirler. yazilarimda bahsi gecen kisileri gizler, onlara alakali/alaksiz isimler verebilirim. bloguma misafir ettigim kisilerin; "bazi zamanlar kizginlik, serzenis vs bazen ise sevdigimden dolayi" kulaklarini cinlatirim. sizler de iste, denk gelirseniz okursunuz. kendileri okurlarsa, onlardan bahsettigimi kolayca anlarlar. facebook'ta bir cok arkadasim var ama blogumu, cok kisinin takip ettigini dusunmuyorum. takipcilerimin bir cogu ise; ben onlarin blogunu takip ediyorum diye buradalar, biliyorum. yazdigim son iki cumleyi siktiriboktan hayatima da uyarlayabilirsiniz.


denizi ve suyu cok severim ama göl sevmem. e tabi deniz olmadigi zamanlarda; gollere deniz muamelisi yaptigim cok olmustur. göl; durgundur belki de bu yuzden sevmem. durgun, bayik insan da sevmem. en mutlu oldugum zamanlar; suda oldugum anlardir. "tehlikeli sularda yuzmek" diye bir deyim vardir ya; size bir sir vereyim mi? ben oralarda yuzmeyi sevdim. tehlikeli sular; bildiginiz deniz gibi degil. bambaska bir yer, orada yuzmek kiyi seridinde yuzmekten farkli, pek keyifli ve heyecanli. bu sayede; daha onceleri uzaktan gorebildigim/o nasil bir sey ola ki? diye ic cektigim guzellikleri yakindan gordum. dokunabileceklerime dokundum, sarilabileceklerime sarildim. ilk basta biraz tedirgindim ama sonra alistim. tehlikeli su, beni kalbul etmisti. uzunca bir sure bekledigimi biliyordu. belki tek tarafli bir yorum olacak ama onu gercekten hakettim. dikkatlice inceledim, kusursuzdu daha once gorduklerimden degisik, fantastikti. biliyor musunuz? onun gozleri var ve cok guzel, icinde de bir cok renk barindiriyor. tehlike'nin her milimetrekaresini kesfetme isteyim, beynimi fena mesgul ediyor.


nasil anlatsam? asagiya dogru akip gitmeniz icin; suyu sevmeniz/oksamaniz yeterli. puruzsuzce, su kaydiragindan kayarcasina.. o, sizi kendisine cekerken; " evet, bebegim.. daha derine.." diyorsunuz hep. tarifi; tahminimden de zormus. gece yaptigim son dalistan sonra karaya ciktim. problem yumagi yasamima geri dondum, her sey daha da anlamsiz geldi. peki simdi ben ne yapacagim? diye kendi kendime sordum ve su kaniya vardim; tehlikeli sularda yuzmenin bedeli, o'na fena halde baglanmak olmali..

huzunlendim, aklima takilan bir sey daha;
-acaba o da beni fotograftaki kadin gibi...?
-sacmalama seroo; hic su, insani ozler mi?
-...

hoscakalin.

16/09/10

serhan.

8 Eylül 2010 Çarşamba

ic sesim

hey,

salak bir gecede, once twitter'da noha'yi aradim. sanirim yine bulamadim. keske hep "sarhos" olsan da oyle sarilsan lan bana. o da gelmez gelmez, pat diye koridorda belirdi tam yerinde. neysee, napalim? simdi, e2 diye bir kanal var, onu seyrediyorum. hatta birazdan degistirecegim cunku bu seyrettigim programdan memnun degilim. ha ha ha.. ne kadar da duzgun, lakin super suphe cekici! deli olup da; "normalim lan ben, yeminle.." diyen birine ait gibin. sonuc; digiturk'te kayda deger bir bok bulamadim. aslinda, evet.. "kayda deger bulmak." benim sorunum da bu. bir de bizim digi paket; bildiginiz memur paketi, onun da payi olmali..

etrafimda gordugum/yasadigim olaylarin bir cogunu, az onceki tv programlarina yaptigimin, tam tersi bir davranis olarak; kayda deger bulup, kaydederim. iyi bok yerim. sittin sene sonra hatirlar, soylerim. bu gecen zaman zarfinda cok kizdiysam; olayi iyice dramatize ederim. cok sevindiysem ise abartirim. hani o an; azrail, "beni zamaninda sevindiren vatandasin" canini alacak olsa;
-onu alma, beni al..
 diyen bir "gerizekali" da olabilirim. zamaninda ruh sagligi hayli hasar gormus bir insanim. iste ota/boka kendimi paraladim, eldeki mevcut ben; bu. tam, ruh sagligim eskisi gibi olsa, ne guzel olurdu bea? diyecek olsam icimden "dalga gecer" gibi ortaya cikan pesimist sesim;

-olm, senin ruh sagligin o zaman da bozuktu, sen farkinda degildin ki.. der.
-ben de en azindan fiziksel olarak eskisi gibi olsam, o bile olur.. derim.
o yavsak yine;

-hadi lan, senin yasin kemale erdi artik, bodye filan da gitme. yakinda ya kalpten, ya da beyin kanamasindan gebereceksin zaten.. der.
-hassikir lan, som agizli, pesimist ic sesim; bende panik atak var. fiziksel olarak iyiyim, doktorlar oyle dedi, siktir git, cik beynimden, allah belani versin vs.. derim.
 o da hemen;

- hali saha maclarindam niye kaciyorsun? diye sorar, ekstra sistolleri hatirlatir. ve devam eder; o sikindirik kosu bandinda, kagni hiziyla 90 yasindaki deden de yurur.. der.
-kizarim. ardindan; "bu ic sesimin taa amina koyayim" derim. sonra dusunurum, hani soyle gercekten; ben senin "bedenen" ic sesinim, n'ber birader? diyen somut bir sey olarak karsima ciksa, ne yaparim? diye.. aklima gelenleri buraya yazmiyorum. sadece minik bir ipucu; olumu, elimden yavas yavas olur..

isin komik yani, psikiyatrlar; "pozitif davranis, negatiften ustundur." derler..
bok ustun..

iyi geceler.

08/09/10

serhan.






not: yukaridaki resmi bu linkten aldim. (galiba) https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw6AvaBZuA47lgcs4hRp07FHHPon3SPT2j8T4S2HeMcCOsaHGF6DM_b7HTD8EXRNbpUIzxPC4WWjqJyzO895LbUUMmTc_8Ry1oeUSEr2bmG19NSuYX-UKfr24X_p2qam4J6OEKagsrtfh_/s1600/6a00e55079f26688330120a5540892970c-800wi.jpg

3 Eylül 2010 Cuma

ölüm seklim..

selam,

legends of the fall diye bir film vardir. samuel, tristan ve alfred adlarindaki uc kardesin ve babalarinin (hopkins) hayatlarini, lakin daha cok tristan'nin uc yasamini, asklarini, vazgectiklerini anlatir. bu arada belirteyim, tristan rolunu brad pitt oynamistir. bu gun anladim ki; o filmin sonu gibi bir sonum olsun istiyorum. ya da iyice tozuttum, bakin bu da pek mumkun.

evvelsi gun, kumanda yonetimi pederde iken; kendisinin cok sevdigi "vahsi yasam" belgesellerinden birine denk geldik. zati babam, mutemadiyen belgesel seyrettiginden baska bir programa denk gelmemiz oldukca anormal olurdu. tatilde olmama ragmen paralar suyunu cektigi icin kalan gunlerimi/gecelerimi "beni gorecegi gelmis" arkadaslarim davet etmedigi surece evde gecirmekteyim, yoksa geceleri pek evde olmam. allah'tan basketbol maclari, guzel yemekler, twitter, blog ve sevdiklerim yanimda da idare ediyorum. bir onceki yazimda bahsettigim gibi korkularim; icseldir. icsel ne lan? diyenler icin bknz; bir onceki yazim. usenenler icin ise kisa aciklama: icsel, psikolojik yonu agir basan korkulardir iste. kimseyi uyutmaya gerek yok; psikolojik korkularin temelinde olum korkusu yatar. benimkinde ise sinsice gelebilecek bir olumun korkusu yatmaktadir, sinsiligi de hic sevmem. planlarim hep natamam vaziyettedir, muhtemelen de bu planlarimi tamamlayamadan olmek istemedigimden ve genelde de kisa cubugu ceken, az sansli, oldugumdan dolayi; ben, kesin bir haltı beceremeden bu dunyadan gocerim konulu, pesimist dusuncemi hasta beynime iyice sokmusumdur.

gelelim belgesele, adamin teki ormanda gezerken ayi tarafindan saldiriya ugramis, sans eseri kurtulmus. vatandasin hali pek fena ama yasiyor. o anda evet dedim, olum seklim budur. sanirim bana secim hakki tanisalar; uykumda, gardim dusuk bir sekilde acisiz olmek yerine, bir ayi ile boğuşurken, aldigim olumcul isiriklar (nihhaha) sonucu olmeyi yeğlerim. biliyorum delice ama boyle isterim bir de mumkunse natamam planlarim cok olmasin da kafam dinc öleyim. olumun bir "ayi" kiliginda yaklastigini gorerek ona var gucumle karsi koymaliyim ben. ne lan oyle? mal gibi dünyaya gel, mal gibi öl, istemez. abartayim mi daha? haha eyvallah.

otopsimi yapan seksi kadin doktor, vucuduma, ellerime, yuzume bakarken, icinden; herif resmen ayiya direnmis, vayy hayvan! desin de isterim, kadınları seviyorum, estetik varlıklar. bu arada otopsiye ne gerek var amına koyayım? ayı yemiş işte.. dediğinizi duyar gibiyim. ayıp şey, yazara öyle denmez. hem o araya otopsiyi sıkıştırmasaydım; kadın doktor da olamazdı. maksimum morgcu kadın olurdu ki, o da seksi olmazdı. yazı yazanlara tavsiye ki ben böyle yaparım; yazarken asla zihninizi korkak alıştırmayın, yaratıcılığınız ortaya çıksın. saçmalarsanız da -size özgü- saçmalamış olursunuz. gerçi, hayat da böyle ya! son cumle; yukaridaki fotograf, "legends of the fall"un son sahnesinden alıntıdır.

iyi sabahlar.

serhan.


yazıldı- 03/09/10
az düzeltildi -11/08/11


1 Eylül 2010 Çarşamba

korkular

selam,

bu aralar bloguma dadandim, ne zaman ki bloguma dadansam, kesin olan bir sey vardir; bunalimdayimdir. yarin, eski arkadaslarimla bulusup, ramazan ayinda raki-balik yapacagiz. bir cogunu yilardir gormuyorum, eventi de ben actim zaten. katilim mubarek ay sebebiyle biraz dusuk olsa da idare edecegiz artik. bu aksam, yaz aylarini  cagristiran bir hava hakim degil, istanbul'da. firtina cikti. ben firtinalari cok severim. firtinalari severim dediysem; sevdiklerimin firtinada disarida olmalarini istemem. ben, disarida olmak isterim ustune de firtinadan korkan beni sevenlerin; disarida oldugumu bilmelerini istemem.

evet, degisik bir giris oldu. umarim anlatabildim yazimdaki ana fikri. ailemi ve deger verdiklerimi kendimden ustte tutarim. bazi "uc" denebilecek davranislarim mevcuttur, bunlari yaparken ozgur oldugumu hissederim ama benim icin endislenecek insanlardan bu davranislarimi/hobilerimi gizlerim. bazi geceler yalniz basima disari cikarim, bakarim etrafima, insanlari incelerim. sansliysam basima bir sey gelmeden eve donerim. kucukken cok ufak tefek ustune ustluk simarik bir cocuk idim. dolayisiyla pek cok defa, durduk yerde de basim belaya girerdi. agabeyime guvenir, insanlara zaman zaman yapilmamasi gerekenleri yapardim. bazi yerlerde ise bela beni kendiliginden bulurdu. her iki olayda da agabeyim gelir beni kurtarirdi. anlayacaginiz; popomu saglama almistim.

o gidince bu diyarlardan; benim de hayatim cok hizli sekilde degisti. tek basima kalmistim, ozluyordum. sonralari ise bu dunyada olanlardan hatta olmayanlardan dahi korkmaya baslamistim. bunun sebebi, ben degil; ikinci bir vakayi atlatmasi imkansiz olan annem ve babamdi. aslina bakarsaniz; onlar bana, ben de onlara bir sey olacak diye korkuyordum. karsilikli korkup duruyorduk, oyle gecti ilk seneler. ona olanlar durup dururken olmustu, her sey gecti derken olmustu. bu yuzden de hakliydik. yillar gectikce simarikligimdan eser kalmamis ama belanin gelip, beni bulma kismi ise ikiye hatta uce katlanmisti. sanirim agabeyimin bela miknastiligi bana miras kalmisti. bunlarla bir sekilde bas etmem gerekiyordu. cocukluk kavgalari/atismalari vs derken yavas yavas tek oldugumu anliyordum. spor, hayatimi kurtarmistir. genclerin bu tarz bir halet-i ruhiye esnasinda secimleri risklidir, ben dogru olani secmistim. bir gun, benzicideki bulusma ile hayatim daha da degisti. o zaman 25 yasindaydim ve ne olduguna sonralari ad koyabilmistim. garip insanlarla, mantiksiz yerlerdeydim.

22 yasinda icsel korku ile tanismistim. ornek verecek olursak; saldirgan bir kopekten veya elinde bicak olan bir adamdan korkmak hatta igneden korkmak dissal korku, icinde yukselen anlam veremedigin, seni icerden sikan, oluyorum hissini yasatan, kossan da kacamadigin tam anlamiyla "caresiz" kaldigin korkuya icsel korku deniyor. bu korku genelde; fiziksel korku ile bas gosterse de bende gecen yillara da bagli olarak farkli sekilde gelismistir. gencligim benzinciden once ve sonra diye ikiye ayrilmis da haberim yokmus. yasadigim fiziksel korkular ki bunlari burada anlatmaya gerek yok. bu korkular, benim agzima saglam sicmisti. iki senem; sabahlara kadar uyumadan, oralardan nasil siyrilirim/siyriliriz diye planlar yapmakla gecti. bir senesi ise; neredeyim ve kimim? sorularina cevap bulmakla gecmisti. umut da vardi icimizde, bu sefer olacakti guya. o bir senede zaten az cok durum belli oldu. ama son iki sene, saka gibiydi. 25 -28 arasi gecirdigim yillarda yasadigim fiziksel korkular cok uste seviyede ve oldukca ciddiydi. ustune ustluk anksiyete bozuklugu ile buyuyen "icsel" korkularim da beni zorluyordu. eger; ailem olmasaydi sanirim ben de buralarda olmazdim. haa giderken, yalniz gitmezdim gibime geliyor. sonuc olarak bu isten, durust oldugum icin ve tanri'nin yardimi sayesinde ciktim/ciktik. zaman zaman kabuslarla uyansam da, telefonum caldiginda; yine mi allah'im? demiyorum hic degilse.

siradaki hedef; yarim kalanlari tamamlamakti. en basa, ara verdigim egitimimi koymustum. lakin bela miknatisi olan benligim ayni idi. bilmedigim yerde terslikler ikinci gunden itibaren basladi. sasirimadim, zaten bekliyordum. sonra baktim ki bu olanlar, basima gelenlerin yaninda basite benziyordu. en azindan bazi tepkileri gosterecek imkaniniz vardi, (uniformalilar haric, onlar dunyanin her yerinde saglam hirplarlar) kalabaliklarsa biraz sopa yiyordunuz. maksimumu buydu. sehirde dolasmaya yabancilarin pek kabul gormedigi; rus mekanlarina gitmeye basladim. vodkasina bilek guresi turnuvalarina katildim, oyle cogunuza; ayy ne kadar da basit/banal? denilecek seyler yaptim, eglendim de, arkadaslarim da oldu. zaten biz avrupa'li degiliz. ne avrupa'li gibi iceriz, ne de avrupa'li gbi seviniriz, ruslar da boyledir. haa yine de pek haz etmem kendilerinden, o ayri. derslerim cok iyidi, aptal degilimdir. biraz tembelimdir o kadar. sabahlari -20 derecede, karga bokunu yemeden derslere gitmek, daha once gittigim yerlere nazaran; "keyifli" bile geliyordu.

geceleri ise letonya'nin (ab ulkesidir, nufusu 50% rus'tur. aralarinda husumet soz konusudur.) lokal barlari pek tekin degildir. sempatik oldugum soylenir ki bu ozelligim ile cogu yerden, sorun esnasinda "tek parca" halinde cikabilmisimdir. bazen ise yapacak bir sey kalmadiginda dovusmusumdur. bir kac kere saglam dagilmisligim vardir. anlayacaginiz karda, kara gozluk takmisimdir;) sonra iyice duruldum, okul bitti muhendis oldum. bir cok yer gezdim, bir cok insan tanidim. simdi yine kuzey ulkesine donecegim, master tezim ve is gorusmem var. para kazanma zamani geldi, aslinda coktan geldi de iste "islerim" vardi. anlatsan anlmazlar; kizil-siyah bulutlar!

vee son paragraf. dissal korkular, icsel korkulardan daha kolay alt ediliyor. ama icsel korkularimdan da kurtulabilmeyi cok isterdim. sahsi dusuncem; asla kurtulamayacagim yonundedir. olmus, hatirlanir! bu kadar. tr'ye gelmeden kendime iyi bir psikiyatr da bulduydum, hem de oyle gidince icinizin karardigi, orta yas sendromu olan bir doktor degil. cok bilgili  ve iyi bir doktor. yeterince deli doktor gordum, bu konuda pek yanilmam. zaten oyle olmasa vucudundan ve goguslerinden gozlerinizi almaniz zordur. ben mi nerden biliyorum? seans sonu ve basinda bana su verir de; suyu alirken, yere dogru, verirken ise bana dogru egilir. bakmamak lazim da orasi cok zor be..

simdi, xanax'imi icip yatacagim, yoruldum.

iyi geceler.

01/09/10

serhan.