Powered By Blogger

13 Haziran 2012 Çarşamba

Beklenti ve Realite

iyi sabahlar millet,


öncelikle; martıların bağrışması depremin habercisi filan değil. şimdi size kalkıp; olayın mitolojik yönünü anlatırsam, yazacağım yazının içine sıçmış olurum, biliyorum. ama buraya kadar gelmişsiniz, el mahkum özet geçeceğiz. eskiden bir deniz kızı ve balıkçı varmış, klasik aşık olmuşlar. yine klasik deniz tanrısı bu olaya taş koymuş, malum yüksek rütbelilerin işi hep taş koymaktır. ben, hiç şaşırmadım. ee işte bu deniz tanrısı, deniz kızını dalgalara hapis etmiş. bizdeki ÖYM hesabı, önce esaret altına alınmış deniz kızı, sonra kendisine uygun bir suç temin edilmiş. zavallı balıkçı da her yerde hatunu aramış, malumunuz bulamamış. gök tanrı, ''kızı bırak..'' demiş, deniz tanrısına. deniz tanrısı da bırakmış lakin, el çabukluğu marifet iki sevdalıyı da bu martı kuşlarına çevirmiş. açıkçası; bence işin içinde gök tanrı da var, ondan habersiz kuş uçmaz sonuçta, herif gökyüzünden sorumlu. yok; deniz tanrının tek başına yiyeceği halt değil bu olay. neyse, gök tanrı her birinden en az üç çocuk ;) istemiş böylece, martılar çoğalmışlar, kuş bakışı ne zaman bir sevgili görseler, çığlık atmaya başlamışlar. manyak olmuşlar tabi. genetik bir vuku. gerçi sabahın altısında onca sevgiliyi nereden de görüyorlar, bağırıyorlar orası muamma. belki de hissediyorlardır. 


çok enteresan bir adamım ben, siz merak etmişsinizdir diye ''martı niye sabahları kafamızı ziker?'' konusunu da şey ettim, üşenmedim. taam lan ben de merak ettim. ama istesem yazmazdım, kendim okurdum.. off aklımdan atamıyorum martıları. hala martılar hakkında yazmak istiyorum, problem yumağıyım olum. konumuza geliyorum, beklenti ve realite. bu yazı aslında inspired by beyza'dır. malum arkadaşlık, dostluk, akrabalık.. (sonuncusu bende yok ama, sizde var diye yazdım.) karşılıklı duygular barındırmalıdır. bir nevi, karşılıklı beklenti işte. önce bir bakın mevzu bahis kişiye; geçmişte size ne yapmış? kötü zamanınızda yanınızda olmuş mu? manevi destek sağlamış mı? maddi bir sıkıntınızda, elinden geleni yapmış mı? biri kafanızı kırmaya yeltendiğinde ne yapmış? heh kişilere göre sorularınızı şekillendirin ve beklentinizi cevaplarınıza göre oluşturun. şimdi de bu beklentinizi biraz düşürün, sağlam olsun. (mühendislik kuralıdır). 


''kimseden bir şey beklemem lan ben..'' kişisiyim, diyorsanız; hepten yalan bir psikolojidir o, geçiniz. çok denedim, biliyorum. herkes hatta herkez zamanı gelir, birinden ister-istemez bir şeyler bekler, duygudur bu. saklayamazsınız haa belli etmezsiniz, o ayrı. neyse bir de şu vardır; realite. atıp, tutmak, sallamak çok kolaydır. ciddi değilseniz, kız arkadaşınıza boş vaatlerde bulunmayın, tutamayacağınız sözler vermeyin. veya hatunsanız; ''lan olum sen böyle sadece hedefe kilitleniyorsun ya, ön sevişme filan hak getire.. öyle olmuyor bu..'' deyin. bu işler sırayla, aslında önce ben! allah'ın odunu deyin, hala aynıysa; kaçın.  vee maddiyat; çocukken küçük dayım, yılbaşı çekilişi öncesi şu piyango çıksın, sana araba alacağım derdi. halbuki piyango çıksa; haberim bile olmayacağı gerçeğini, büyüyünce öğrenebildim. lan bir şey deme bari, ama bu işler böyledir. insanoğlu gaza gelir bir an. bol keseden atar. siz, o gaza geldiğinde geçmişe bir bakın, soruları cevaplayın, sonra hevesinizi yavaşça yere bırakın, kendinize gelin. realite iyidir. nam-ı kemal ne demiş? ''hayalle yaşayanın götüne koyayım..''  demiş..


elbette insanlardan beklentilerinizi düşünürken, çuvaldızı da kendinize batırmayı unutmayın. ben ne yaptım olum x kişisine ki ondan bunu bekliyorum amk? diye sorun kendinize. vee tarafsız olun, yaptığınızı üçle çarpıp, x kişisinin yaptığını üçe bölmeyin emi okurlarım?


öperim gıdınızdan.


serhan.


not: martı olayının alıntısı buradandır. birazcık cıvıklaştırdım elbette.

5 Haziran 2012 Salı

Fenerbahçe için; hak, adalet ve hukuk.


selam,






yazıyı yukarıdaki linke tıklayarak okuyunuz lütfen. bu aralar pek iyi gözükmüyorum. e zaten ''bu aralar pek iyi gözükmüyorsun, Serhan..'' cümlesini çok işitiyorum, sorun yok. 19, yazıyla on dokuz! evet tam on dokuz tane duruşma geçti, 11 ay içinde. savcı efendi son duruşmada, savunmayı da dinleyip, mütealasını hazırlar diye beklemiştik lakin 260 sayfalık müteala çoktan hazırmış. muhterem, zaten -imece usulü- hazırlanmış doküman ile mahkemeye teşrif etmiş. sanıklar, savcı da burada diyerek, savunma yapmışlar. sonra garip bir müteala özeti okunmuş mahkemeye. savcı bey, 8-10 temmuz arasında bir zaman boşluğunda kalmış sanki. hani öyle ki; geçen temmuz'daki taraf gazetesi'nden ve benzer paçavralardan Fenerbahçe haberleri toplasan, sanıkları hiç tanımasan, savunmaları da iplemesen, konuyu da bilmesen, topu da KARPUZ ile karıştırsan ancak böyle SAÇMA-SAPAN bir müteala ortaya çıkarırsın. haa pardon bir de süper taraflı olman lazım çünkü Trabzon hakkında olanları da es-geçmen gerekiyor. vicdanını baya bir kenarda bırakan savcı bey'i tebrik ediyor, kendisine gittiği yolda başarılar diliyorum. selametle.


gelelim, 3 temmuz'dan sonraki halime. ışıklardayım arabada bekliyorum, yeşil yanmış, ben gitmiyorum, kornalar vs. bekleyin diyorum, peki ben niye gitmiyorum? Çünkü yanımda bir mini cooper durmuş, aklımdan ''Abdullah Başak bu arabaya sığmaz, Korcan'ın olmayan kız kardeşine alınan arabanın aynısı bu.. ahh oynanan hayatlar, 2.5 milyon dolar, çantaya da sığmadı zaten.. tu allah belanızı versin..'' derken, yeşil yanmış oluyor da ondan. Biyoner'den bahis oynasak mı diyorlar? yaa diyorum biz bu bilyoneri 1.05 oranlı FB-Sivas maçı için kapatmıştık, bununla da suçlanmıştık, yine allah belanızı versin be diyorum. karşımdaki konuyu kapatıyor zaten. Poyraz çıktı, esiyor diyorlar, benim aklıma palavracı gizli tanık Poyraz efendi geliyor oradan Yadigar Boğa'ya geçiyorum. Savcı Yadigar'ı da şikeden suçlu buldu yalnız. bilin yani. Berk diyorlar, savcı berk mi diyorum?!


satranç çağrışım ROK; aklıma kaniş köpeği suratlı, o çığırtkan herif geliyor, baransu geliyor, uslu geliyor. Balık yerken hamsi yemiyorum, o aksanı duyunca midem bulanıyor. arıya zaten alerjim vardır, görünce ispiyoncu arıboğan'ın suratı gözümün önüne geliyor. koska helvacısını görünce, aklıma diğer ispiyoncu helvacı geliyor. Mehmetali deyince o mıymıntı konuşmasıyla kas kafalı MAA önümde duruyor sanki, çekil be adam.. diyorum. annem, yazlıktan bilmem kim botoks yaptırmış dediğinde, gökten zembille! inen Belçika vatandaşı GS başkanı ve 20 milyon AKP seçmeni aklıma geliyor. son maçta yerde yatıp kalkmadıkları, beraberlikle şampiyon olmaları geliyor. polisin kışkırtması geliyor. ankara'da bursa tarftarına çıt çıkaramdıkları geliyor. 


parkta koklaşan köpekleri görünce, canım Melo ve Eboue'ye hoşt demek istiyor, yara bandı görünce Terim ve mimikleri geliyor. beyaz sayfa görünce, aklanın da gelin, paklanın da gelin diyen ex-Papermoon kardeşi BJK geliyor. TS'un kupa sapı şampiyonluğunu, sitesinden kutlayan Çarşı karşımda manasızca bağırıyor sanki. kupamizu verun diyen Sadri'nin TS maçında Semih'e saldırması, sonra her şeyi inkar etmesi geliyor. çevik deyince, biber gazı, cop geliyor. Çağlayan deyince ise suçsuzluğumuzu ispat etmek için başkan ve yöneticilerimizin girdiği duruşmalar aklıma geliyor. başkanın, ''açıklama istediğiniz başka husus var mı?'' sorusu kulağımda çınlıyor. lakin polis devletimiz bize bu suçları uygun görmüş, AiHM'e gitmekten başka bir çaremiz kalmamış. ona da bulurlar bir şey, seksen yaşında bile olsalar paşalar içeride. nedir bu kin? memlekette, sahte cdlerle özgürlüğünün elinden alınması ile tehdit edilebiliyorsun. gık diyemiyorsun. hatırlayalım, Aziz Başkan ne dediydi, gazetecilere; ''ne şikesi? memleket elden gidiyor.. hala şike diyorsunuz..'' Fenerbahçe aleyhine konuş, aileni göremezsin diyorlar İbrahim'e, tehdit ediyorlar. bunu yapan soruşturmayı devr alan savcı?! başka adamı, sen o kadar para etmezsin diyip, Fenerbahçe'ye şikeden dolayı transfer oldun zaten diyerek karakolda üç gün tutuyor, oradan yabancı şubeye götürüyorsun. zübük medya şimdilerde Emenike'nin fiyatını, attığı golleri haber yapıyor. ulan sizlerin yüzünden gitti adam, bari haber vermeyin allahın belaları. ama yıkamayacaksınız bizi olum. bu ayki duruşmada ÇOK KALABALIK bir şekilde sizlerle görüşeceğiz.


Sarı-Lacivert deyince; akan sular duruyor işte.. aklıma mütemadiyen Aziz başkan geliyor, ardından Metris geliyor. 60 yaşında adam, nelere göğüs geriyor? helal olsun diye düşünüyorum. Aziz Başkan'ın bu durumda olmasının müsebbiplerine çok ağır küfürler, beddualar ediyorum ve ülkemde; ''adalet hak ve hukuk'' kelimelerinin hele ki mevzu bahis FENERBAHÇE olunca hiçbir şey ifade etmediğini artık çok iyi biliyorum.




Dayanınız Başkan'ım..
sizi çok özledik.


Serhan.