Powered By Blogger

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Ona ait bir bilinçaltı


selam,

vay anasını sayın seyirciler. bazılarımız, bazılarımız gibi yaşadıklarını hemen unutup, yaşamına kaldığı yerden devam edebiliyor. ters örnek, ben böyle bir insan olamadım, beceremedim. eskiden böyle olabilen adamları, ''oha lan herife bak ekstra large amk..'' deyip ayıplardım. meğer onlar da arkamdan vaaahh vahh, Serhan da iyice kafayı yedi diyorlarmış.

çoğu arkadaşımın yakınlarının mezarlarına onlardan fazla gitmişimdir. Noyan'a gelmişken buna da uğrayayım, e buna da gideyim, aha şurada şu vardı derken.. bütün karacaahmet'i çok defa tavaf ettim :S evet, ben geçmişime saplandım kaldım. olum bak; anı yaşa gibi öğütlere de kulak asmadım. asmak ister gibi oldum mizacım müsaade etmedi. gece uyku tutmadı. alt kişiliklerim devreye girdi. mesela ben, hiç Noyan'ı anmadan mantı yemedim, profiterol yemedim, hatta kızarmış piliç de yemedim. maşallah pek yemek severdi abim, bu yüzden bazen hüzünlü yemek yerim. bazen de, yediğim ona gidiyormuş gibi iştahla ve zevkle yemek yerim. o, sadece aftereight marka çikolata severdi. bir gün; camın kenarında, 10. katta otururken, birini yedim, birini pencereden attım. öyle hepsini birlikte yedik.




hiç abisi ölen adam, olmadı mı bu dünyada? oldu. daha daha fenası geldi insanları başına. 99 depreminde bir çok kişinin ailesi kalmadı be! üstüne sakat kalanlar oldu. oradan bakınca öyle de, buradan bakınca öyle değil. geçen gittim anlattım kafama takılan her şeyi. ''seriş, salak mısın? ben, bok yedim öldüm, gittim. eyvallah devamlı geliyorsun, şimdi sana görüşürüz desem, nerede diye üsteleyeceksin, sen inanmıyorsun ama cidden bir gün görüşüceğiz.'' dedi, Noyan iç sesim. hani gerçekten görüşeceğimizi bilsem, gerçi annem-babam var lan bir bok yapamam. bir de kızar, hem o öyle kaybetmek olur. bana omuzdan ve koldan dar gelir.   

biliyorum, benim bilinçaltımın bunları dedirttiğini. o kadar sıyırmadık daha. hahah aslında sıyırmış da olabilirim. öncelikle hazır mısınız? onu hep aklınızda tutmak istiyorsanız ve seçiminizi yaptıysanız anlatayım. bunlar zor işlerdir, adamı yorar. siz büyüdükçe ona ait olan sizden ayrı bir bilinçaltınızı da büyütmek zorundasınız. bu bilinç altı sadece ona soru sorduğunuzda veya onun gibi düşündüğünüzde devreye girmeli. normal hayatınıza karışırsa; çift kişilikli olursunuz. çift kişilikli olmak demek, daha fazla psikolojik problem demektir. belki de bu deneyi psikolojide ilk ben yapıyorum. kendinizden olabildiğince bağımsız ona ait bir bilinç altı. ölü, ona sorulan bugüne ait sorulara bile hafif sapmalarla ''updated subconscious/güncellenmiş bir bilinç altı'' ile cevap verebilir. bunun için günde belirli bir zaman çalışmanız gerekmektedir ve bahsi kişiyi gerçekten iyi tanımanız lazımdır. iyi bir gözlemci değilseniz zaten bu işe hiç bulaşmayın. demin bir mesaj geldi de, aslında siz bu işlere hiç bulaşmayın. siktir edin, takılın. benim gibi sorunlu insanlardan da uzak durun. 

canım denize girmek istedi.. biz, beraber denize çok girdik..

eyvallah.

Serhan.



24 Ağustos 2012 Cuma

ben ve dayım

selam,

sevgili okuyucularım, aslında bu kadar zamandır yazmadım değil, yazdım ama yayınlamadım. yayın kutusu 'taslak' doldu. belki bir ara geri dönüp, onları revize eder de yayınlarım. dolayısıyla, yazmak yerine konuşmak fiilini koyarsak bir önceki cümlenin karşılığı; 'düşündüm ama söylemedim'e denk gelir. insanlara düşündüğünü söylemek iyi bir şey mi? bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum ama bir yan etkisi var, yalnızlık. millet çok kızıyor, bilginize :-/

bilim, her ne kadar pozitifin, negatife baskın olduğunu ısrarla söylese de, insan psikolojisine etkisinin tersi olduğunu düşünenlerdenim. bir tanıdığınızın size söylediği iyi sözler, iltifatlar, poh pohlamalar artık ne derseniz deyin, bunları mı hemen hatırlarsınız yoksa sizi eleştirdiği, size göre hatalı davranışını mı hemen hatırlarsınız? çok başıma gelmiştir. çenem durmaz, konuşurum lakin belki doğrusu susmaktır. şimdi burada size desem ki, gerçekten karşı tarafın iyiliği için düşündüklerimi söyledim.. siz bile inanmazsınız ama öyle. hele ki gençler, geliştirin olum kendinizi. mal gelip, mal gitmeyin. insanlara koz vermeyin. biliyorum çünkü, yarın öbür gün insanlar arkanızdan, eksiklerinizi konuşucaktır.

bazı zamanlarda ise tamamen karşı tarafın yanlış anlaması sonucu, kendisinin de bu olayı/sözü içine atması ile yıllarca -bahsi kişiye kötü davranan kötü adam- olarak anılmışımdır. kimseyle, ona -bilerek kötü davranacak kadar- uzun arkadaşlık yapamam ki ben. bir halt yemişsem, vardır bir sebebi. topu karşı tarafa atmak en kolayıdır. sorun, konuşun, direkt ne düşünüyorsanız onu söyleyin. hem zamandan kazanırsınız hem de boşu boşuna arkadaş olabilecek birinden vazgeçmemiş olursunuz veya tersi, yol yakınken dönersiniz. kimse arkadaşlık yapmaktan hoşlanmadığı birileri ile münasebete girmek istemez. hele ki, benim hiç işim olmaz, sanki benim olur mu diyorsunuz? hatır, akraba, eskiden tanıyorum, ayıp olur gibi sebeplerden günde kaç kişiye tahammül ediyorsunuz? bazı kişiler ise hep iyiyi duymak ister. ben de maalesef hep iyiyi söyleyebilecek insan modeli değilim, böyle gelişmemişim. varsın yalnız kalayım, mühim değil. bu yüzden; yalnızken kendimi oyalayabilme yetim pek gelişmiştir. bir arkadaşım, sen ilerde ukalalık yapmak için kitap okuyorsun olum.. demişti. hahah çok sevmiştim bu söylemi, çünkü gerçekti. aslında okumak sonradan bir alışkanlık oldu. memnunum.

hayatım boyunca, akrabalarım ve arkadaşlarım tarafından eleştirildiğimden dolayı, hedef sözleri ve davranışları sizler kadar -görünürde- kafama takmam. benim tepkilerim genelde, uzun vadede birikmiş davranışlara, sözlere karşıdır. tepkilerim, icraat bazlı, zaman ayarlıdır. zamanı dolmuşsa, üzgünüm. mesela dayım ve benim ilişkim. dayımın bana iyiliği dokunmuş mudur? evet. eyvallah, muhteşem bir dayı değildir, e bu durumda ben de muhteşem bir yeğen değilimdir. bunları kabul ediyorum. ama şöyle de bir şey var, ben, kesinlikle ondan çok çok daha iyi bir dayı olabilirdim. o zaman, yeğenim de benden çok çok daha iyi olabilirdi. düz mantık. belki de ona bu yüzden içten içe kızgınım. ben doğmuşum, o otomatik olarak dayım olmuş, seçmemiş. ben ise konum itibari ile amca olabilecekken, abim artık hayatta olmadığından amca olamamışım. evet dayı, gördüğün gibi; kendini dayı/amca konumunda hayal edip de olamayanlar var. yeğenini maça götüren, ona araba kullanmayı öğreten, istediğinde arabasını veren belki de ilk aşk acısında onu içmeye götüren, yeğenini canından çok sevecek bir amca olurdum ben. abimin çocuğu be. pehh, düşünmesi bile beni gülümsetti. seninle kıyaslanmam bile komik olur. 

düşündüm de dayı; sana bu sıfat, hakikaten çok fazla. dayı anlamı, ben var olduğum sürece geçerli. ee yeğen yoksa, dayı da yok. bundan sonraki yaşamımda sana bir daha dayı demeyerek, seni -sana yük olan bu sıfattan- kurtarmaya karar verdim. mutluluğunu, nispeten genç dedem suratında görür gibi oldum. hayırlısı olsun, dayı.

adios,

serhan.