Powered By Blogger

14 Ekim 2015 Çarşamba

ben salağı

hey, iki gün geçmedi ben yine yazıyorum. bu ne demek? fena sıkıldım demek. kendimden, etraftan, senden, ondan. hava almam lazım. beynimde saniye başına düşünce sayısı minimum üç, uyku dahil. uykudan kalkıyorum sanki gram uyumamışım. hayatta ''undo'' yok. ben bi' ölüp geleyim de diyemiyorsun. iki dinlensem? şu aralar olmaz. hangi ara olur? şu an değil. Beckett'ın dediği gibi; ''dünyadasın. bunun tedavisi yok.''

neyse sittir edin şimdi, bakın ne anlatacağım. ben, bazı konularda çok salak olurum. eskiden bu yaptıklarım belki salaklık olarak sayılmasa da, bu yaşlarda durumun adı, salaklık. temiz. küçükken, abim çok sinirli idi, beni kırdığı zaman çok olmuştu. gerçi en son bir kırdı, daha da yapışmadım ayrı. velhasıl noyan yapar yapar, sonra gönlümü almaya çalışırdı. ahah ben küs tabi. kararımı kesin. bu sefer artık tamam. hiç konuşmayacağım. cırt cırtlı cüzdanımda duran vesikalığını bile çekmeceye kaldırmıştım. sonra yanıma gelir, seriş bak gel. geel hadi. biliyorsun. gıdıklarım? (uzaktan bile gıdıklanabilirdim). bak üçe kadar sayıyoruum. eğer gelmezsen, bir daha beni göremezsin, giderim. ben salağı, hiç mi? hiç. bana ne. iyi peki sayıyorum baak. biirrrr, ikiiii, ikiiii buçuuukkkk, iki yetmiiiişşş beşşşş, üüüü... hahah yine ben salağı koşar boynuna atlardım. bizim küslüğümüz bu kadardı. bana miras bıraka bıraka bunları bırakmış işte. ailede, tek gidiş bileti o kullandığı için ben buralarda kalmak durumundayım. gider miydim? belli olmazdı.

yukarıda anlattığım gibiyim hala. herkesin karakteri farklı. çocukken karakterlerimizin temelleri atılıyor, bazen bu salaklıklar öyle baki kalıyor ki bir ömür boyu devam ediyor. bu sebepten benim küsmemden bi' sik olmaz. üçe kadar sayın, ben oralarda olurum. çünkü salağım ben. insanlar belki de ondan rahat. nasılsa bu daltarak kimseye küsemez deyip, her olayda (başkası yapsa sorun yoktur hee) bana resti çekerler. dünyanın en kolay rest çekilen adamıyım ben. memnun oldum. 

hee siz merak ettiniz tabi. ben mi neler yapardım? civicivlerine benden daha fazla ilgi gösterdi diye gece saat kurup, kalkar civcivleri dışarı bırakırdım. kedi çok severdi. benden fazla mı seviyor acaba deyip, kediyi kutuya koyup üstüne ansiklopedi koyardım. parkede ilerleyen tepesinde kitap olan bir kutu? hahah çok kızmıştı. neyse bunun gibi masum şeyler yapardım. 

hadi eyvallah.
Serhan. 

12 Ekim 2015 Pazartesi

sen, o, öbürü, öteki ve ben

selam, 

terör saldırısı ile ilgili yazı yazmayacağım. hatta uzaklaşmak için buralardayım. son yazdığımı tekrar okudum. evet, köpeğim olsa seni gerçekten ısırmaz. ama yok. gerçi sen de yoksun. köpeğim olsa, senden bahseder miydim? evet.  iki kadehten sonra, çenem düşerse seni balıklara anlatırım belki, o da belki. anlattığım balıkları da yerim. orada burada konuşmasınlar. garanti olsun.

eleştirilerinizle beni var... pardon yok! ettiniz.  tekerlekli sandalyedeki adam, benim diyelim ama geçici. hayatıma herkes gibi devam edebilmem için uzun vadede bu sandalyeden kurtulmam lazım, ama kısa vadede bu sandalyeye ihtiyacım var. bilirsin ki malum sandalye ödünç. ödüncün ödüncü olur mu be birader? peki ödüncün ödüncünü sana veremedim diye, bana küsülür mü be arkadaş? ayıp. küsülmeye alışığımdır da, ben kaale almayı bırakalı çok oldu.

canım, canımdan öte vesaire vesaire. hala olmak değil ki olay. olay; halan gibi hala olabilmekte. ben, pek ihtimal vermiyorum açıkçası. annem, pazar parası gelecek diye ağaç olurdu. ulan sktiğimin semt pazarı, pazartesi günleriydi işte. sabahtan bıraksan olmaz mıydı? hayır. illa bekleteceksiniz, neden. cep sıcak, el içerideyken dışarı çıkmıyor. ne günlerdi? kötü. duyuyorum ki, aynı bekletme/sallama huyu sende de var. genler. bu genlerle senin; halan gibi hala olma işin yaş. bize en yakında güle güle tabi, sizler huşu içinde kalın. 

sen neden oradaydın biliyor musun? bence de biliyorsun. yine de; ben daha önce orada oldum diye. ya ben niye oradaydım? gerçekten hak ettim diye. aramızda -orada olma- farkı bu. arayı kapatma çabalarımdan da baydım. olsan da olur, olmasan da. iki kadeh rakı içsek de olur, iki kadeh rakıyı ayrı arı içsek de olur. bu raddenin bir üstü olmaz tabi. aslında sen ve üst paragraf, tencere-kapak olurmuşsunuz. şaka bir yana, aslında aynısınız. 

ve bu paragraf da bana ait. kendimin. ''I used to bring you sunshine...'' zamanım ne kadar kısaysa, ''now all I ever do is bring you down'' zamanım da o denli uzunmuş. size tavsiyem benimle pek şey olmamanız. ortamın enerjisinin damına koyarım ben. çok kuvvetli negatif gücüm vardır. ciddiyim. 

eyvallah,
Serhan.    

21 Eylül 2015 Pazartesi

hrrr

şirketin yarısı izinde. işle ilgili ulaşmaya çalıştığım kişiler de izinde. çalışanlar da köylerine falan gideceği için izinde. öyle ki; bazı makineleri kapatmak durumunda bile kaldık. neden böyle bir giriş yaptım bilemiyorum. sanırım ben de tatile gitmek istiyorum. ece'nin köpeğini kıskandım sabah sabah. şıkır şıkır suda yüzüyordu. zaten köpek olsan, ece gibilerin köpeği olacaksın abi. benim köpeğim olsan, bir sürü sıkıntı. 

''ısırır mı? huuuuuravgdyugbadsu... eheh. aslındaa çok sakiindir, şey sizinkinin ismii nee? olum niye havlıyorsun ya? korkutuyorsun kızcağızı? ayıp şey. hrrrrr... iyi be iyi. (o sırada) köpeğinize ağızlık takın kardeşim. ne diyorsun lan sen? ananı avradı (yakadan tuttuuumm, kafayıı gömçürdümm) çaatt. ah burnum (onun burnu). gel gidelim olum bu park bize göre değil. hırr... gibi.''

dövmeliyi, bereliyi falan yazacaktım. vazgectim.

oğlum haklı, bu park bize göre değil.

eyvallah.
Serhan.


16 Eylül 2015 Çarşamba

siz, siz olun...

kimse beni sevmiyor. ulan yandaki ankette oy kullanan kişi sayısına bak ya; sıfır aha 0. sonra; kendime notum, sıfır... deyince kızıyorsunuz. neyse ne. 

evlenme konusu gündeme gelince hep gördüğüm bir rüya aklıma gelir. defalarca gördüm bu rüyayı ben, kan ter içinde uyandım. gördüğüm; ağlayan, siyah giymiş 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu. başka kare; çimlerde durmuş, oyuncaklarıyla oynamak yerine devamlı ağlayan bir kız çocuğu. her halde, komşunun çocuğu olmayacağına göre benim kızım olsa gerek. ben ise; beni artık kimler nereye götürmeye çalışıyorsa onlarla boğuşuyorum o sıra. birine vuruyorum, öbürü geliyor, ondan kurtuluyorum diğeri bacağıma sarılıyor. sonunda tükeniyorum ve kendimi bırakıyorum. kız yavaş yavaş uzaklaşıyor. sarışın, lüle lüle saçları olan bir kız. flu oluyor gözümde. rüyaların tersi çıkar deseler şimdi bunun tersi ne? tersi daha bok. 

nasıl bir haleti ruhiye, nasıl bir hüzün ile sarmalanmışım? siz, siz olun asla ölenle ölmeyin... diyeceğim ama o öyle olmuyor işte. neden? çünkü ölenle ölünmek adlı bir gen var ve bir dna yapısı. biyolojik. ben, ölenle ölebilen geni taşıyan bir dna yapısına sahipmişim. o yıllarda kontak kapatmışım, 90'larda kalmış bir kısmım. böyle bir adam da rüyasında lunaparkta eğlenen ahaliyi görmez lakin. ne bok yiyelim? allah da bizi böyle yaratmış. bunları sunmuş. buyur demiş. al, ilaç iç demiş. ilacı orada burada unutursan da; acile git sana iğne yapsınlar... demiş. 

kısa oldu. anketi yanıtlayın bak.
serhan.

26 Ağustos 2015 Çarşamba

sigara

heyo,

üç günde iki yazı means need to talk someone! 

ilk sigarayı içtiğimde çocuktum. best marka, pederin. sonra 16 yaşlarında uzun marlboro light içmiştim. bayramoğlu'nda palmiye diye bir disko vardı, orada. iki-üç hafta sonu kadar. sonra o kış aklıma gelmedi sigara. sonraki yaz, tatile gittik; adam başı bir karton camel ile. camel da bulgar camel'ı. leş. camel içmek farklılıktı o vakit. kadıköy mc'de camel içiyorduk mesela. üniversite hazırlık zamanı baya baya sigara içiyorduk. kısa marlboro. ama benim gönlüm kısa marlboro light'daydı. o zaman çok yoktu. cadde'de tezgahlarda vardı. bizim takıldığımız kafenin ismi rock kafe'ydi. rockçıyım ben! o zaman da, bu zaman da. neyse, arkadaşlarımın arasında en az sigara içen bendim diyebilirim. sonra üniversite, o zaman ilk iki yıl kısa marlboro içtim sonra light. günde yarım paket falan. farkında değiliz tabi deli gibi spor yapıyoruz. 21 yaşında sigaradan sıkılma olayım başladı. ilk pa krizi. QMC/Nottingham. hayatıma tecavüz sahnesi.

sonra futbolu bıraktık her potansiyel büyük! topçu gibi benim kariyerim bir sakatlıkla son bulmadı. hala oynuyorum arada. zaten pek de sakatlanmazdım ben. haha hatta herkes sakatlanır, millet tedirgin olurdu vs. bir keresinde bayramoğlu'nda hayati bir maça çıkacağız, ben de dizimi -bilerek- duşta mermere vurdum. ilgi nasıl bir şeydi acaba diyerek bandaj falan sardım. eyvah kastel maçina, serhan sakatlandı yandık... nidaları yükselir diye beklerken (cidden takımın en iyi hadi serkan'dan sonra ikinci en iyisiyim); meğer yerime ne çok aday varmış arkadaş? domuz gibiyim lan ben oynarım, çekil. ama dizin? sittirme dizini. emre nasıl psikopat oynuyorsa ben de öyle oynuyordum. maç gidiyor diye çıldırırdım, maçı alınca süperdim ama arkamdan; adam iyi abi de çok sinirli. keyif almıyoruz... cümleleri. sonra o takımı bıraktım benden yaşça büyüklerle oynadım. keyifle bol bol yenildiler. neyse konu sigara; sonraları marlboro light ve winston süper light içtim. ama artık içtikten sonra (yaş 24-25) alınan keyif falan pek kalmadı. zaten hayat bktan gidiyordu, stres seviyesi de tavandı. 

içiyorum, kalbim bir garip atıyor. nikotine karşı dayanıksızım tribine girdim. tansiyon zaten aileden yadigar. eskisi gibi kahve sigara keyfi yapacağız, bana zulüm resmen. içiyorum ama sıkıntı. içki masasında millet 2şer paket sigara içiyor belli dubleden sonra ben de eşlik ediyorum, sabah bir kalkıyorum nabız 140+. yavaş yavaş sporla ancak atıyorum. sonra yine aynı sahne, sonunu bilerek ben yine millet uyuyorum bu sefer 145 nabız. arkadaşlara soruyorum, böyle bir durum var mı? yook. sonraları günlük yaşamımdan yavaşça sigarayı çıkardım. bir-iki sene falan. tekrar arada bir. bir ara günde beş. baktım sıkıntı, hemen ara veriyorum ama. herkes sigaraya gönülden bağlanmış halde bende öyle bir şey yok. bu aralar yine alkolle içiyorum ertesi gün bi 140 nabzımız olmasa da 100+'yı görüyorum. 

bitiş paragrafı; işte benim hayattaki olayım bu. ben ne top oynarken ağız tadıyla sakatlanabildim, ne de boktan iki dal sigaranın bile beni herkesten fazla etkilediğini kabullenebildim. bu cümleyi şu an tüm hayatıma paste yaparım. yokluğumda, çok fazla özlenirim diye düşündüm ama anne-baba ve birkaç kişi dışında öyle olmadığını gördüm. sigarayı sorun sayarsak, ben mevcut sorunlardan çabuk etkilenirim ama onlarla yaşamam, bir şekilde sıyrılırım. ama baktım duruma yine karışmam gerekecek, sonunu bile bile karışırım. çünkü ben böyle biriyim. 

e yani durum böyleyken de böyle. 

eyvallah,

serhan.

24 Ağustos 2015 Pazartesi

yarım demedim ben

hello,

krediyi öteleyeyim diye sabah sabah bankaya gittim. 910 numarayım ben. sıra 903'te, eyvallah dedim zaten alerjim tutmuş, gözlerim, burnum akıyor. sıcak bir taraftan, en mühimi de açım. eczaneyi sordum. tam karşıda imiş.

gittim, göz damlası, göz teramisini üstüne de c vitaminli efervesan aldım. bunlar bende fikis menü. sonra yandaki büfede sosisli yiyeyim dedim lakin sosisliler maalesef daha pişmemiş. canım acayip sosisli çekiyor. ben de istemeye istemeye tost söyledim, bayat yarım ekmeğin arasında tost üstü ful margarinli bir şekilde geldi. dedim ben bunu (parmaka gösteriyorum; sandviç ekmek) istedim, yarım ekmek istemedim. adam ise, yarım istedin diyor. tee allaım yarrım istemedim ben, su tostlardan dedim hatta sandviç ekmeğini gösterdim, sen de tamam abi bunlardan sonra seninkini atıyorum dedin... dedim. olay tostun yarım, çeyrek olması değil salak yerine konmak. dedim ki; abi, böyle yaptım, unuttum de kusura bakma de... zaten ben, tamam derim. ama ben yarım marım demedim. hala dedin diyor. neyse sonra, kabul etti. ''hee sen oni haa temam temam...'' hee oni ya. iyi daha uzatmadık. bu yüzden bile dövüşürüm ben. yarısına kadar yedim tostu. ilaçları da çaktım zaten sıram da gelmiştir... dedim, çıktım büfeden.

evet bir girdim bankadan içeri. numara 904'te. 903'ten, 904 olmuş. haha şaka gibi amk zaman mı durdu olum acaba diyerekten iki salaklaştım. söyle sıradakilere baktım, çoğu kredi başvurunda bulunacak asgari ücretin artmasını istemeyen AKP seçmeni. dedim ki sıraya; sizin hepinizin işi belli ki uzun! ben, krediye bir imza atıp, çıkacağım. 2 dk. izin varsa tabi? hemen en önden takkeli dalyarrak amca, hee biz sabahtan beri bekliyoz da bilmemle lan sus sakalını yolduğumun herifi sus. amca motor gibi susmuyor. tamam beyamca, tamam amk sen sus beklerim ben. bireyselden kadın baktı tüh boşuna beklemişsiniz dedi. hah dedim, az önce şu arkadaşa (parmakla onu da gösteriyorum) aynısını söyledim tınmadı, sonra içeride bilgisayar oynayan adama da söyledim, o ise hiç tınmadı... dedim. Kaldı ki portföy müşterisiyim ben, bir isim söyledi. evet iste o dediğiniz isim de yerinde yok dedim. gerçi telefonu meşgul. lütfen dedim, işimi halledin ben elimi kana bulamadan bu diyardan gideyim. Geç de kaldım işe, arasalar yokum. zira aramazlar ama yoksan ararlar. ben de böyledir. Gerçi önden işe gidip kartımı bastım, sonra çıktım emma olsun.

aha unutmadan yarım marım demedim ben.

eyvallah.

serhan.
   

13 Temmuz 2015 Pazartesi

hafızam

evet yine pesimist bir yazı.

bugün, her zamanki güzergahtan değil, yakacık'ın tepelerinden şirkete vardık. yol boyunca, ciddi güzel manzaralar vardı. aslında; mevcut güzergahımıza göre süperdi demek daha doğru olur. sonra bir huzur evi gördüm, yeşillikler içinde. sabahın 8'inde yaşlı teyzeler-amcalar dışarıdaki sandalyelerde sallanıyorlardı. sallanan sandalyeleri severim. Legends of the Fall'daki A.Hopkins'in oğlu Tristan'i beklediği sahne geldi gözüme. Hopkins'in elinde çifte, tek göz kısık elinde puro.

zannımca ben de bundan birkaç sene sonra huzur evinde falan olacağım ya da belki bir rehabilitasyon merkezinde. neden böyle dedim? çünkü hafızam zayıflıyor, yok oluyor. zayıflamasın, yok olmasın. sadece psikolojik olsun da gerçeği olmasın. pazar günü, yaklaşık 5 yıl sonra yazlığa gittim. malum site sakinlerinden bazıları büyümüş, bazıları yaşlanmış, kimisi ölmüş, birkaçına felç gelmiş :S yaş ortalaması çok yükselmiş. sonra eski arkadaşlarımı gördüm; çoğu yaşlanmış, göbeklenmiş. neyse işte; en fiti açık ara benim. taam da işte, hafıza giderse napacağım? yılların depresan kullanıcısıyım; nedenlerini blogu okuyanlar beni tanıyanlar bilir. ben, zekam ile para kazanıyorum. hafıza yoksa zeka boşa çıkar. çok kötü olur. geçmişi resetleyip etrafa öyle boş boş bakmak fena. nasıl olurum ki öyle ben?

gitgellerim olur belki. sarı laciverti görünce kendi kendime; sarı-lacivert-şampiyon-Fener... derim sallanan sandalyede. hızlanırım, sonra düşerim. hemşireler kaldırır. kafam kanar. belki babamın kucağında oturduğum günleri hatırlayarak sallanırım bu sefer, IQsuzca tebessüm ederim sağa sola. havaya bakarım gözümün önünde bir yüz belirir elimle ona dokunurum belki, canım abim diyerek. annemi hatırlarım, feri sönmüş gözleri ile bana bakarken. annem orada da bırakmaz beni. kucağıma bir çocuk oturturlar, kim olduğunu bilmediğim. annesi ile gelir, beyaz tenli annesini hatırlayacak gibi olurum, bağırmak çağırmak isterim, isteği eyleme dökemem belki. gitsinler derim, istemem. benim için çok geç, onlara erken bir hadise. mesela arada bigmac yeme isteği belirir belki. hastanın bigmac krizi tuttu. acil yemek sepeti yemek septi'nden sipariş verin. çok agresif oluyor! karşımda biri varmış gibi bigmac yerim belki, sakinleşirim. bitince zaten karşımdaki de kaybolur. sonrasında bigmac yeme isteğim de yok olur, karşımdaki gözümün önünde belirmeyince; ne olurum?

Uzun boylu arkadaşım gelmez. ya da gelir de geç gelir. arkasında duranlardan belki bir iki tanesini zorlasam hatırlayabilirim gibi gelir. ama nedense içimden gelmez. doktor, adama; maalesef tanımadı sizi der.

lakin tanımıştır.

adios.

serhan.

not: ne pis bir yazı oldu be.

4 Temmuz 2015 Cumartesi

eternet kablosu

hey,

size bu satırları 130-140 nabızla yazıyorum. yemin ediyorum bıktım. bezdim resmen bezdim. kronik psikolojik sorunlarımın yanında, hayatımda cins cins insanlar da ısrarla bana denk gelmekte. geçen bu psikolojik sorunlarımın bir tanesi ile uğraşıyorum, şaytt tam da üretimdeyken denk geldi. hava sıcak, etraf kalabalık, makine gürültüleri ki hepsi ayrı ses çıkarırlar ve ben de hepsini ayrı ayrı algılarım, hepsi kulağımda çınlıyor. o aradan forklift çıkıyor, kaos var kaos. o an; tek bir amacım var. klimalı olan ofisteki masama ulaşmak. 

bir odada iki kişiyiz. benim görüş bulanık, tansiyon tavan vesaire vesaire. detaya girmiyorum. her ne haltsa bir baktım, masamda bir karartı. bu arada klimalı odada klima da kapalı. bela kronik halimle; değil önce klimanın kumandasını bulmak, acil popomu bir koltuğa koymam gerek. o karartı dediğim ise; bir kişi. elektrikçi çocuk. adam çocuk. slow-motion zat. benim bilgisayardaki eternet kablosunu tamir etmiş. bir şeyler söylüyor bu arada masamda da oturuyor. kafam zaten sepet gibi olmuş. bir saniye çekil zira oturmam lazım. bakıyor. bak tabi. ama aynı zamanda çekil di mi? ı ııh. insanlara karşı kibarımdır bihassa çalışanlara kaşı. hem eternet kablosu tamiri ne demek? yenisini alırsın olur biter. neyse baktım falan tamam sağol dedim. zahmet olmuş. göz ucuyla klima kumandasını ararken; bir daha kırmayın haa... diyen bir sesle irkildim. ehuehhehahhıuhıdncndfn nn neee? dedim. tekrarladı. şöyle bir baktım kablonun ucundaki o tırnaklardan bahsediyor. benim kabloda tırnaklar kırık değildi bir kere. toplantı odasından geçici aldığımız, eternet kablosunun tırnakları kırıktı ama süper çalışıyordu. yani bu adam çocuk, hem yanlış kabloyu kesmişti hem de ukalalık+terbiyesizlik yapıyordu. o sırada gördüm ki internet yok. üstüne iki tane çalışmayan kablomuz olmuş. bi de bu zat var. bunları konşurken her seferinde ağzını açıyor ama ben hızlı konuştuğum için dile gelemiyor. yoksa her seye cevabı var. ama benim kronik rahatsızlığım da var. sinir var, stres var, suistimali sevmeyen bir yapım var, sağ avuç içim var. var oğlu var.

derin nefes aldım; dedim ki o kestiğin kablo yanlışşş bu biir. ikincisi kablonun tırnakları olsa ne olur olmasa ne olur? üçüncüsü ben kırsam zaten söylerim dördüncüsü zkindirik bir eternet kablosunun ucunu değiştirdin diye ne oluyor? beşincisi ve en önemlisi ise; ağzını topla. o sırada kabloyu kurcalamaya devam eden adam çocuk bana internetin geldiğini müjdeledi. ifade şu ama bak oldu işte! hahah ama zaten önceden de böyleydi. ben tık diye takılsın, daha da kurcalamayalım, bilgisayardaki soketi bozmasın vs istiyordum. kısaca workdone sıfır. çene bol, icraat yok. dedim hadi. haydii. yanlış anlaşılma falan bir şeyler diyor ama kızgınım. özür dile, bas git. elalem hor görür, ben kollarım. gördüğüm muamele de hep aynıdır. geçenlerde de arkamdan; serhan bizde kaldı, yok kocamdan omlet istedi yok şunu istedi vs vs diye konuşulmuş. ulan siz bende 3 ay yaşadınız be. ısrar ettiniz de kaldıydım o da hayatımda bir gün. yuh be ayıptır. hayatınız yalan.    

benim gerçekten yetim olan bir arkadaşım var. bana hep şöyle der; acıma yetime, döner koyar götüne. inan, doğrudur bu laf der. eskiden, yok be olum! falan derdim, şimdilerde 'olabilir'e kadar geldim.

eyvallah,

serhan.  



4 Haziran 2015 Perşembe

kendimden sıkıldım yemin ediyorum...

Selamlar, uzun zaman oldu. başlıktan da anlaşılacağı gibi kendimden acayip sıkıldım ben. öyle böyle değil. devamlı aynı hataları tekrarlayan şahsiyetlere ERRORIST denirmiş. ne kadar güzel. aynı ben. şimdi söyle ki, benimle aşağı-yukarı aynı işi yapan akranlarım yürüdü ben sabitim. ya da bebek adımları ile yürüyorum. benim sorunum ne biliyor musunuz? beni zeki bir insan sanıyorlar. öyle gösteriyorum herhalde ama değilim. ve fekat, kafam bazen öyle bir karışıyor ki IQmetre olsa; o an kesin gerizekalı çıkarım. 

daldan dala atlayan bir yazı olsun. genelde böyle yazarım zaten. velhasıl bu kafa karışma hikayesi çok sinirimi bozuyor. ben ki hayatta; isim, tel no, kelime vs pek unutmam. hafızam iyidir. ya da iyi idi. buradaki şoförün ismi aklıma gelmiyor. bakın yine gelmiyor. kamil ulan kamil. 2 dk'da falan aklıma geldi. dedem alzheimerdı benim, bekledi bekledi doğum günü arifemde hakkın rahmetine kavuşmuştu. hiç unutmayayım diye sanırım. belki de bir işaret. genlerden mi, artık psikolojiyi toparlayalım diye aldığım desteklerden mi nedir, ciddi eski sürat-i intikalimden eser yok. bu durum hiç hoşuma gitmiyor. eskiden mahallelerde deli gaziler vardı. ben de kafayı sıyırıp böyle biri mi olacağım? üstelik gazi de değilim. 

umarım geçici bir şeydir. en son yazdığım yazıya bakmadım. emin olduğum; o zamandan bu zamana bir göbeğim olduğudur. yaz gelecek diye eritmeye çalışıyorum. bu arada yaz da gelmiyor. şirkette spor salonu var. gerçi mevcut ağırlıklar beni kesmezdi, bu sebepten dolayı bahadır'dan bir sürü ağırlık alıp, koydum salona. haftada 3-4 çalışıyorum. bu blog yazma beraber başladığım bazı zatların kitapları oldu, yazdılar, çizdiler. bende ise tık yok. ha denedim mi? evet bir şeyler yazdım. sonra kaybettim. sonra buldum. ıyy ne iğrenç yazmışım be? dedim, atım gitti. kimseye de öyle ful versiyon göstermedim. hemen ekleyeyim; kendimi o toplara girecek kadar iyi görmüyorum. iyi yazanlar yazsın, biz okuyalım. bu aralar bir şey okuduğum da yok. yazı yazma kabiliyeti sınırlı olanların da kitapları çıktı gerçi de, ben onların kitleye hitap etmek istemem, edemem de. Aylin Balboa (Entel) ayrıdır. O ''müthişkulade'' bir yazar. çok acayip yerlere gelecek. 

başlığı açar isem; organize olamayan kendimden sıkıldım. arabanın anahtarını unutan kendimden sıkıldım. para hesabını bilmeyen kendimden de sıkıldım. en çok da; insanlara değer verme olayımı, pek hak etmediklerini gördüğüm halde ısrarla devam ettiren kendimden sıkıldım. hiç mi sıkılmadığım huyum yok? ne bileyim tatile falan çıkmam lazım benim. millet nasıl siliyor adamı ama? çat çat. bende o da yok. bir de gereksiz sinirliyim. beli etmiyorum ama çok sinirliyim. deliyim olum ben galiba.

görüşürüz.

Serhan. 


25 Şubat 2015 Çarşamba

Istenmeyen sahsiyetten kurtulma rehberi

Selam,

Size bu yazida, eski bir arkadas/akraba da olsa istenmeyen bir sahsiyeti nasil saf disi birakabilirsiniz; onu yazacagim. Elenmesi istenen yarışmacı sizseniz, kendi durumunuzdan bu yazıda birçok benzerlikler bulabilirsiniz. Yook eğer, saf dışı bırakmaya çabalayan iseniz; son paragrafta da sizin icin de nacizane bir kac satir mevcut.

Simdi oncelikle, sosyal medya sizin en kolay ikinci sobelenme yeriniz. Birincisi telefon. Sosyal medyadan baslayalim. Unutmayin ki siz onu ne kadar taniyorsaniz, o da sizi o kadar taniyor. Saf disi birakmaya cabalayan siz oldugunuz icin, hatalar yapacak olan da sizsiniz. Basliyorum. Kimsenin zamani butun sosyal medya hesaplari icin yetmez. Bir kisi her yerde olamaz, o yuzden oncelikle onun olmadigi ortamda bu varliginizi surdurun, mumkunse de ortaya belli sure bir seyler yazmayin. Sorarlarsa daa; haa orasi mi? Valla ben bakmayali yillar oldu vb klise cumleler kurabilirsiniz. Whatsup, evet bu cok sakat. Oncelikle hedefteki sahsi, size whatsuptan mesaj atma saatlerinde engellemeli ama sonra engeli kaldirmalisiniz. Bu sirada fotografinizi da kaldirabilirsiniz. Sorarlarsa is icin yaziyorlar, fotograf vs cocuk isi dersiniz. Yemez ama olsun. Olay zaten hemen yemesi degil yavas yavas cignemesi. 

Ve telefon. Calar calmaz acip, su an musait olmadiginizi toplantida oldugunuzu soyleyin veya ne bileyim arayan sahsin hoslanmadigi, gelmesinin zor oldugu bir yere gidiyorum deyin. Misafir de iyi bahanedir. Bu aramalar tekrarlanacaktir. Acmayin. Sonra bir-iki gun sonra donup, beni aramissin gormemesim vs tarzi bir geri donus yapin. Ondan once siz anlatin. Muhtemel sizin bir haltlar karistirdiginizi ve benimle gorusmek istememesi dogal olamaz...! diye dusunecektir. fasuşye gibi nimetten sayıyor kendini. geçmişiniz var ya ona güveniyor. Ama belayi ceken biri o. Ona ucu acik hikayeler anlatin, yuklemsiz olsun sonra detaylari anlatacagim diyebilirsiniz. Birini cok zor duruma sokabilirsiniz, aramizda kalsin falan diye de ekleyin, meraklansın. En kisa zamanda doneceginizi soyleyin. Bir-iki hafta gecerse de, tekrar konusursaniz o kadar oldu mu yaa? vs deyin. Sular artik isinmistir. Ondan olum/kizim bak gorusmek istemiyorsan soyle gibi bir karsi cevap gelebilir. Bu konuya SACMALAMA! diyerek karsi cikin ve gerekirse sevdiklerinizi bahaneye ortak edin. Hic aramayacaginiz bir kisiyi arayin, aslinda olmayan bir programi gozunun onunde teyit edebilirsiniz. Şüphelendi artık. Sorgulayacaktır. 

Veee SMS. insanlar bu durumda, konusmaktansa mesaj yazarak sonuca gitmeye calisir. Son cirpinislar, bogdunuz onu artik. Size ulasmanin atik son cabalaridir, bunlar. Ahh ahh zamaninda bu kadar yakin olmasaydiniz keske. Mesaji aldiktan sonra, iyiyce dusunup bir seyler uydurun. Musait olmadiginizi soyleyin ama yine magdur olmayi unutmayin veya sinirli olun. Cok sinirli olun. Ya da hiç cevap vermeyin. Serzeniş olacaktır muhakkak. bunu kullanarak üste çıkın. Bazi konusmalarda, yardim istedigini falan anlarsaniz siz onden atilin ve durumun vahimiyetini anlatin. Gerci sizi taniyorsa, bu vahimiyetin sadece ona karsi oldugunu anlayacak kivama gelmistir artik karsidaki. Bu arada basiniza bir sey gelmisse (gelmemiş de olabilir, sıkıntı yok!), kac zamandir bu isle ugrastiginizi ama onun da cani sikkin oldugu icin bu konuyu ona acmadiginiz ima edin, bes kere carpin mevzuyu. Dertlenin ki densizin eli, artik telefona falan gitmesin. Muhtemelen, o da skerim boyle askin izdirabini deyip sizi telefon rehberinden bile silecektir. Numara aklinda kalmistir ama en azindan telefondan silecektir. Bu arada da araya kutlama gunleri falan girecektir. Siz onu aramayin ki o da sizi aramasin. Ve sonunda beklenen son. Tebrikler o artik yok.

E tabi bir de su var. insan insana her zaman muhtactir. Bu yukarida yaptiklarinizi uyguladiginiz zaman, bir daha geri donusu yoktur. Deger miydi, degmez miydi bunu zaman gosteririr. Neyse artik husu icinde oldugunuzu dusunuyorum, telefonunuzu bu sahis caldirmayacaktir. Ona vermediginiz primi, baskalarina verebilirsiniz simdilik. Sira geldiginde de ayni tarifeyi uygularsiniz. Ama siz de efkarlanip, gecmisi hatirlayip telefonunu vs cevirmeyin. Zira goreceginiz tepki insandan insana degisir. Ben, saf disi edilen durumda olsam, ne yaparim bilemedim. O anki durumuma ve saf dısı edenin kredisine bakarım her halde.

Onsuz gunlerinizde hepinize mutluluklar.

Tekrar tebrik ederim. Başardınız. 

Serhan.

20 Şubat 2015 Cuma

komsu

hey,

ben, eskiden mizahi yazilar da yazardim. fakat son zamanlarda bu konuda pek basarili oldugum soylenemez daha dogrusu yazamiyorum. artik yazmak da istemiyorum ya orasi da ayri. bizim komsu samsunlu. aslinda sonradan bizim komsu oldu onlar. anneannem hakkin rahmetine kavusunca dedem yalniz kalmasin diye biz, ailecek nobeti devraldik diyebilirim. 12 sene vardir. ilk anneannemin komsusuydu onlar. yoksa biz coktan tasinirdik. zira bendeniz 4-5 sene memlekette degildim. hatta komsunun sadece ayse isimli bir kizi oldugunu sanirdim meger ayse'nin iki de abisi varmis. kucukken, kapidan; "merhaba ayse!" falan diye el sallardim, anneannem de cok ayip olum eheuheeuhe cocuk iste deyip konuyu toparlardi.

neyse esek kadar insanlar olduk, komsu cocuklari evlendiler. yani evlenmisler bizzat dugunlerine gitmedim. anadolu insanin baglari bizim (ki biz balkanliyiz) baglardan daha bir kuvvetli olur. bizim aile bir cenazede, bir de dogumda karsilasir. kimse kimsenin kac yasinda oldugunu, ne is yaptigini bilmez ama uydurur. yas olarak akrandan hesab edersin iste asagi yukari bir sayi ortaya cikar. ya da; "eniste senin bir opel vardi o zaman serhan yeni dogmustu..." hahah saka degil, araba modelinden falan yola cikilir. konumuza donelim, samsunlu komsularimizin kizi ayse halen bizim apartmanda oturuyor. 4. veya 5. kat. mutlu mesut ki tayyip bey'in -nufus planlamacisi kimligi- ile yaptigi aciklamalari dikkate alip; uc cocugu yapivermis. ayse'nin abileri pardon isimlerini bilmiyorum, ehhmm aslinda hangisi ayse'nin abisi, hangisi kocasi onu da bilmiyorum, sonucta; abilerinin de 3 cocugu var. totalde 9 torun. abinin biri de 6. katta oturuyor. kiminin anneannesi kiminin babaannesi olan selma teyze zannimca her hangi bir bakiciya cocuk emanet etmek taraftari degil. hepsi, her gun havuz dedigim, bizim karsi komsuda toplaniyor.

abartmiyorum karsi evde trafik saat 6 civari baslyor, asansor, ziller, kapilar vuruluyor, aciliyor, bebekler agliyor. bazen munakasa oluyor, gec kaliniyor, yemek, alisveris vs. Bizim apartmani laz muteahhit yapmis cift blok yanlardan birbirine bagli bir katta iki daire ama yanlamasina uzuyor. depremde esnemesin de hemen yikilsin diye boyle yapilmis herhalde. bu arada apartman yikilacak da yeni yapilacak fakat kar getirmiyor. herif oyle bir effective kullanmis ki sagdan soldan yer yok, kat da cikamiyorsun. of icim sikildi. hmm konumuz iste gurultu. bizim apartmanin yaninda bir de ilk ogretim okulu var. cocuklar tenefuse bir cikiyorlar; olum sanki cocuklari yillardir o okulda tutsak tutuyorlar. gurultunun tarifi yok. icerde bu yuzden uyuyamazsiniz. bence zaten okullari fanusa falan koymak lazim. bu aralar benim gibi issizseniz, sabaha karsi yatiyorsaniz imkan yok uyuyamazsiniz. salonda uyursaniz da iste bu bahsettigim trafik mevcut. o is de yas. mesela o baaam guuum kapadiklari kapi bence celik falan degil. o kapi; kursundan dokturulmus. kadin kapiyi bir kapatiyor bina sallaniyor. bununla da bitmiyor. cunku dede udi. evet bildiginiz udi. her an her saat ud clabilir. mesela sabah dedeyi uyku mu tutmadi, cal udu. nasilsa serhan zkinizde degil cok afedersiniz. aha laz muteahhit dedim durdum. bizim duvarlar biraz ince. sanirim malzemeden biraz calivermis. biraz gerilip kosup, duvara carpsam, kolum bacagim yan daireye gecer. cok gurultu var olum. taakatim kalmadi artik.

Hahaaa ya haftasonu? haftasonu banko misafirler geliyor. ickisiz eglence var. (udi sanatci cikiyor). bir gun ertesi sabah 9'a kadar surdu. icki yok, karadenizliler. mutlaka yemekler yapiliyor. sanirim bizim mahallenin en islek dairesi bizim komsunun dairesi. Eskiler bilir, Oya vardi. heh onun bile en iyi zamaninda bu kadar geleni gideni yoktur. Bu yaziyi niye yazdim? Eyvallah gurultu var, tamam. bize biraz saygi gosterseler fevkalade olur ama onlar mutlu. kiskaniyorum sanirim. bazen hisimla kapiyi aciyorum. Ali'yi (Ayse'nin oglu) goruyorum benim gibi kivircik kafali. hemen bize dogru kosuyor. Gecen sucuk yaptim, beraber yedik. taam yeter.

bitti.

serhan.

not: ben gidiyorum zaten yine.

9 Şubat 2015 Pazartesi

ona ait bir bilinçaltı

selam,

vay anasını sayın seyirciler. bazılarımız, bazılarımız gibi yaşadıklarını hemen unutup, yaşamına kaldığı yerden devam edebiliyor. ters örnek, ben böyle bir insan olamadım, beceremedim. eskiden böyle olabilen adamları, ''oha lan herife bak ekstra large amk..'' deyip ayıplardım. meğer onlar da arkamdan vaaahh vahh, Serhan da iyice kafayı yedi diyorlarmış.

çoğu arkadaşımın yakınlarının mezarlarına onlardan fazla gitmişimdir. Noyan'a gelmişken buna da uğrayayım, e buna da gideyim, aha şurada şu vardı derken.. bütün karacaahmet'i çok defa tavaf ettim :S evet, ben geçmişime saplandım kaldım. olum bak; anı yaşa gibi öğütlere de kulak asmadım. asmak ister gibi oldum mizacım müsaade etmedi. gece uyku tutmadı. alt kişiliklerim devreye girdi. mesela ben, hiç Noyan'ı anmadan mantı yemedim, profiterol yemedim, hatta kızarmış piliç de yemedim. maşallah pek yemek severdi abim, bu yüzden bazen hüzünlü yemek yerim. bazen de, yediğim ona gidiyormuş gibi iştahla ve zevkle yemek yerim. o, sadece aftereight marka çikolata severdi. bir gün; camın kenarında, 10. katta otururken, birini yedim, birini pencereden attım. öyle hepsini birlikte yedik.

hiç abisi ölen adam, olmadı mı bu dünyada? oldu. daha daha fenası geldi insanları başına. 99 depreminde bir çok kişinin ailesi kalmadı be! üstüne sakat kalanlar oldu. oradan bakınca öyle de, buradan bakınca öyle değil. geçen gittim anlattım kafama takılan her şeyi. ''seriş, salak mısın? ben, bok yedim öldüm, gittim. eyvallah devamlı geliyorsun, şimdi sana görüşürüz desem, nerede diye üsteleyeceksin, sen inanmıyorsun ama cidden bir gün görüşüceğiz.'' dedi, Noyan iç sesim. hani gerçekten görüşeceğimizi bilsem, gerçi annem-babam var lan bir bok yapamam. bir de kızar, hem o öyle kaybetmek olur. bana omuzdan ve koldan dar gelir.   

biliyorum, benim bilinçaltımın bunları dedirttiğini. o kadar sıyırmadık daha. aslında sıyırmış da olabilirim. öncelikle hazır mısınız? onu hep aklınızda tutmak istiyorsanız ve seçiminizi yaptıysanız, anlatayım. bunlar zor işlerdir, adamı yorar. siz büyüdükçe ona ait olan sizden ayrı bir bilinçaltınızı da büyütmek zorundasınız. bu bilinç altı sadece ona soru sorduğunuzda veya onun gibi düşündüğünüzde devreye girmeli. normal hayatınıza karışırsa; çift kişilikli olursunuz. çift kişilikli olmak demek, daha fazla psikolojik problem demektir. belki de bu deneyi psikolojide ilk ben yapıyorum. kendinizden olabildiğince bağımsız ona ait bir bilinç altı. ölü, ona sorulan bugüne ait sorulara bile hafif sapmalarla ''updated subconscious/güncellenmiş bir bilinç altı'' ile cevap verebilir. bunun için günde belirli bir zaman çalışmanız gerekmektedir ve bahsi kişiyi gerçekten iyi tanımanız lazımdır. iyi bir gözlemci değilseniz zaten bu işe hiç bulaşmayın. aslında siz bu işe hiç bulaşmayın.

geçen bayramoğlu'na gittim. uzun yıllardır orada yazlığımız vardır ama son birkaç senedir ev kirada. kiracı da aidata mahsuben bir şey ödememiş, tamam sonuçta kiracı ödememiş ama siz de kendinizi sorumlu hissediyorsunuz. yöneticiyi uzun yıllar tanısam da, rahat edemedim. velhasıl kelam, o kadar senede yüzlerce kişiyi misafir ettiğim sitemde evim olmayınca, bana da maalesef yatacak yer çıkmadı. şaşırdım mı? höhöyt dalga mı geçiyorsunuz? elbette ki şaşırmadım. ben olsam, vay eski arkadaşım dışarıda kalmasın diye dört dönerdim. aslında hala dönerim. benim de salaklığım baki midir nedir? neyse güneşlenirken ben yine eskilere çook eskilere daldım. 

sonra üç-beş kere denize girdim. su severim. şansıma deniz de temizdi. biz, beraber denize çok girdik..

eyvallah.

Serhan.



bip sesinden sonra...

hey,

hayatta var olmamdan sebep; pekcok insanin hayatini dolayli veya dolaysiz etkiledim. herkes gibi. ama ben daha farkliyimdir keske olmasaydim. insanlarin hayatlarina gercekten girerim. beni cikarmak, zaman alir. aslinda at, kurtul. di mi? bu hayatta yasadiklarimi veya hayatlarina girdigim insanlarin basina gelenleri -sonradan muhakeme ettigim zaman- biraz daha akilli, serin kanli olabilen ben; bu olaylarin bircogunu onleyebilecegim kanaatine vardim. iste o an, butun oklari kendime saplamaya basladim. bu durumlarin cogunda maalesef ki, ya atil kalmisim ya da tanri'nin bana bahsettigi zekayi kullanamamisim. daha cok ise yanlis zamanda, yanlis yerlerde olmusum. ya ben bu felaketleri onleyeyim diye dogmussam? kucukken buna inanirdim. ya tanri beni x insanin hayatina gir, ona cizdigim kaderi degistir (yazilan kader belki sadece boyle degisiyor? olamaz mi?) diye gonderdiyse? ben ise x insanin hayatina girip, daha da damina koyup cikmisim. benim yuzunden kac kisinin hayati degisti acaba? iyi yonde degisen yoktur. benim iyi yanim, su anki hayat standartlarinda iyi olarak degerlendirilmez. zayiflik bile olabilir. eski filmlere bakiyorum, vikings zamani falan is yaparmisim.

yalniz yapilabilen sporlari, insan gormek istiyorsam, kalabalik ama tanimadigim insanlarin bulundugu yerlere yalniz gitmeyi, yalniz icmeyi pek tabi ki de kavga etmek durumunda kalirsam, tek basima olmayi tercih ediyorum. biliyorum ki yalnizken kimse seni, soyle yaptin da boyle oldu vs. diye elestiremez. sonucta sana ne? kime ne? ben zaten kendimi elestiririm, elestriye tahammulun yok senin! derler bana. ama bence ben kendimi o bahsettikleri konuda, coktan elestrip mahkum ettigimden dolayi tekrarini dinlemekten baymisimdir. hayatina girip, ciktigim insanlara soyle bir baktim. oyle cok enkaz var ki. ya isleri duzeltememisim, cogu ise; benden sonra daha kotu olmuslardir. aileden gir, arkadaslardan cik. bu boyle. aci ama gercek. bakin kotu niyetli biri degilim, tam tersi iyi niyetligimdir. ama benimle arkadas olmak, yaninda pimi cekilmis bir el bombasiyla gezmek gibi bir sey. dedim ya ben yanlis zamanda, yanlis yerde olurum genellikle, bir sekilde boyle olur.

bu durumda; ben olanlari artik uzaktan seyredeyim diyorum. bazen insan sikiliyor tabi. eski aliskanlik. sonra geciyor. saniyorum bu yalnizlik olayini birkac tik daha arttiracagim. ulasilmamak degil belki ama sinirli sayida insanlarin ulasabildigi bir kisi olmak sanirim en iyisi. yapabilecegim bir sey varsa yaparim; bip sesinden sonra mesaj birakin, ama sanmiyorum. Ve ben; acikca soylemek gerekirse pek kimseye ulasma taraftari degilim. denedim de gecmis o is mevcutlarda. bazi hesaplari kapatirim o kadar.

haydi eyvallah.

serhan.

not: muhendis olmayi sectigim gune geri donsem, doktorlukta israr ederdim. hata etmisim.

25 Ocak 2015 Pazar

timing

bu yazimda size kusmenin timinginden bahsedecegim. 

elbette ki herkes, herkese kusebilir. hele ki toplum olarak biz; kusmeyi cok severiz, bayiliriz kusmeye. bir sey olsa da, birine kussek diye bakiniriz. bunun icin ortam yaratiriz, karsimizdakinin tepkisini de biliriz ama en derindeki amac kusme durtusudur. potansiyel enerjidir, birikmistir, o kisiye kusulecektir. kurariz, kurcalariz ve en sonunda da; kusme eylemini basariyla tamamlariz. genelde hata yapmis oluruz. ben gecen birine kusucektim, bugun bana kusen biri bunun dogru olmayacagini soylemisti. zaman cabuk geciyor.

e tabi burada cok onemli olan timingdir. kusmenin bir timingi vardir, burada anlasalim. mesela hedefteki kuseceginiz zat, hali hazirda zaten pek matah durumda degildir. simdi bu durumda, o'na kusmek cok dogru bir zaman olmayabilir. tabi, hepten olayi bitirme amaci guduluyorsa o ayri. bu vatandas oyle bir sinir-stres seviyesinde olabilir ki, bir anda; al atini, sikeyim timarini diyebilir. bu yuzdundendir ki, eger o zati gercekten seviyorsaniz bu kusme eylemini baska bir bahara ertelemeniz en dogrusu olur. bakin unutun demiyorum, erteleyin. hayatta insanlar bir suru seyi erteler. randevuyu, yemegi, doktoru vs. kizmayi, kusmeyi, uzulmeyi de erteleyebilmeliyiz. 

bu yaziyi yazma sebebim, bir cok insanin karsisindakinden istedigi davranisi gorememis olmasindan dolayi gerceklestirecegi, -kusme- eylemini bir daha gozden gecirmesinin gerekliligidir. ben de hayatimin en harikulade zamanlarini gecirmiyorum. ben de, literaturde en iyi arkadasim olan insanla oturup dertlesmek istiyorum ama bu aralar olmuyor/olamiyor. bazen iste, her istedigimiz maalesef olmuyor. bu arada sunu da unutmayalim. kimse 7/24 mesgul degildir, herkesin birbirine ayiracak birkac saati vardir. o kusmuyor ise, sen de kusmeyeceksin. 

gorusuruz.

ser.  

15 Ocak 2015 Perşembe

cok doluyum cok

hey,

cok doluyum oyle boyle degil. hayvan gibi uzun yazacagim okumak istemiyorsaniz, simdiden birakin bence. cocukken fakir degildik. cok oyle muhtesem bir yasamim da yoktu eyvallah ama ne bileyim yazlik, bisiklet, harclik; normalin ustunde yasiyordum diyebilirm. sonra buyudum, arabam da oldu, param da. her onune gelen 18 yasindaki gencin o yasta kredi karti yoktu ama benim vardi. ek kart tabi. peder verirdi, elde vardi, paylasirdim. elde olunca paylasmak onemlidir. 

arabami arkadaslarima verirdim. bir kere arkadasimin kiz arkadasi, tamponu surtmustu, nasil telasli?! onemli degil sakin dedim. ben onun tamponunu surtsem beni ceker vurur her halde. cok hesaplar odedim, iyi paralar. helali hos olsun. ne bileyim birinin ihtiyaci olursa, maddi-manevi destek olurdum ki hala olurum (su an sadece manevi). yalniz bu destek olmak oyle acayiptir ki, -ne var ki? elde olunca verilir, bende de olsa, ben de veririm!- diyenlerin bir cogunun eline imkan gecsin sana verseler verseler ucun birini verirler. olmayinca atmak cok kolaydir. metaryeli hissedince; acayip olur her sey. el, cebe gitmez. ceptekini vermek oyle herkesin harci degildir. iclerinden vay anasini satayim! deyip, kendilerine cok muhim isler icat ederler. sonucta o el, cebe gitmesin diye seninle karsilasmamaya calisirlar. hisedersin zaten. kimse 7/24 mesgul olmaz. bazen oyle olur ki, aklinin alamayacagi insanlara senden cok destek olurlar, ailecek kosustururlar. buna sasarsin. inanamayacagin insanlar, -kisa surse de- canciger kuzu sarmasi olur. sadece maddiyat degildir mevzu. manevi olarak da bu boyle. super ihtiyacin vardir. belki yalniz kalmak istemiyorsundur ama telefonun calmaz. haydi bismillah arasan da muhtemelen o telefon acilmaz. unuttum, atladim, kosturuyorum, cok doluyum vb. bahane bitmez. bu dunyadaki belki de bitmeyen tek sey, bahanedir. cok urettim bilirim. belki ben hak ettim ulan her seyi. en sonunda iki dertlesecegim diye bulusursun, onda da durum daha bok olur zaten. hic bulusma daha iyi. o yuzden yalnizliktan hoslaniyorum rolu yapa yapa, baska biri olur cikarsin. artik pek cogumuz gunluk yasiyoruz. isten cikarilip/cikip 2 ay hazirliksiz yakalanmaya bakar durumun vahimiyeti. uzaktan ise soyle derler, e artik kac yasinda oldun, hesabini bilseydin?! Ya gencken hesabimi bilseydim?! eski camlar bardak olmustur. sanki insanlarin basina gelmemis yada gelmeyecekmis gibi yorum yaparlar. konunun aslinda yasla basla ilgisi yoktur. yokluk her zaman boktur. yokluk mertligi bozar. aldigini veremezsin falan, cok fena sikici mevzular.

ben muhendisim biliyorsunuz, is gorusmelerim genelde anasinin nikahinda olur. mecbur arabayla gideceksiniz. ben bu iki ayda araba isteyecek kimseyi bulamadim ulan. yok. lafta, ne zaman istersen olum'dur, sonra hanimin adinadir, sonra sirketindir, sonra ortak laf eder, benim olsa dukkan... biliyorsun, kredisi bitmedi, bazisi da direkt; hayir. (Ben iki araba parcaladim bu arada). icinden hay amina koyayim ulan dersin, hay amina koyayim. o sirada elbette ki, sen bunlarla ugrasirken, insanlar sana kuser. neden? cunku essegin zikinden dolayi. arkadasinin babasi olmustur, 35 gun boyunca her gun aramissindir. cenaze, mezarlik, toprak vs derken gorusmeler birikir, 3-5 gun arayamazsin. kuser, acmaz bir daha telefonunu. cok gerekliymis gibi telefonunun ustune oturur ekranini kirarsin mesela. timucin'i ararsan cunku her zaman onun ekstra bir telefonu vardir. ama o bir daha sana donmez ustune, bu dunyada bir tek derdi olan sen misin? der amk. hakli herifin hayati benimkinden bok. aramama kisminda haksiz. neyse ben zaten bazi durumlari hesaplamisimdir. sapma elbet olur. haa isler ters gitti mi yrrak gibi alayi ters gider. odemler, kartlar, alkollu araba kullanmazsin normalde.  laan hadi bu sefer kullanayim surasi... dersin arabayi boydan boya cizersin tam da benim arabada boya yok! dediginden 3-5 saat sonra. cunku oyledir. ertesi gun de is gorusmen vardir. hata kimin? benim, kabul. peki bu hatayi baska gune erteleyemez miydik? yok hayir, simdi.

bir kac tane mahcup oldugun, yuzunu kizartip, iste sordugun insanlar vardir. onlar zaten seni bilir. bazen surpriz cikar. hepiniz aklimdasiniz olum (kizim), son duzluk. haa bu arada, belki de son banknot ile yemege cagirdigim cicoz bana oturdugumuz evin satisindaki paylardan bahseder. la havle dedim raki ictim. sonra hizini alamaz, soyle de bir nasihatta bulunur; ailen paylarina dusenle kendilerine rahat bir ev alir! bana diyor ki, sen karisma ki basina sokacaklari bir yer olsun. (belli ki akrabalar konuyu tartmis. sonuc; serhan parayi yiyecek! aile sokakta.) baktim, daha da baktim, hmm deyip bol bol raki ictim.

bana soyle bir bakin. baktiniz mi? iyi. 

eyvallah.

7 Ocak 2015 Çarşamba

basimin agrimasindan cok basim agridigi icin yapamadiklarima uzulurum ben. uyuyamamaktan cok, uyuyamadigim icin yarini kaciracagima uzulurum. canim hic yazmak istemiyor tek kelime bile yazmak istemiyor. aslinda canimin yapmak istediklerini yapmamak canimi sikiyor. beni bu istediklerimden ali koyan sey nedir? artik fu

6 Ocak 2015 Salı

2nd chance


eyelashes, guard the tears not to go down. 
eyebrows; the signs of brunettes kill the blondes.
her hair has the gorgeous tones of browns. 
see?! he burned the cigarette the other way around.

let the girl choose basketball or hit the bar?
prefer lose all the games, but not her!
second chance maybe with whisky in the jar?
he is drunk sitting @ the same cold bar!

                   2nd Chance