Powered By Blogger

26 Ağustos 2015 Çarşamba

sigara

heyo,

üç günde iki yazı means need to talk someone! 

ilk sigarayı içtiğimde çocuktum. best marka, pederin. sonra 16 yaşlarında uzun marlboro light içmiştim. bayramoğlu'nda palmiye diye bir disko vardı, orada. iki-üç hafta sonu kadar. sonra o kış aklıma gelmedi sigara. sonraki yaz, tatile gittik; adam başı bir karton camel ile. camel da bulgar camel'ı. leş. camel içmek farklılıktı o vakit. kadıköy mc'de camel içiyorduk mesela. üniversite hazırlık zamanı baya baya sigara içiyorduk. kısa marlboro. ama benim gönlüm kısa marlboro light'daydı. o zaman çok yoktu. cadde'de tezgahlarda vardı. bizim takıldığımız kafenin ismi rock kafe'ydi. rockçıyım ben! o zaman da, bu zaman da. neyse, arkadaşlarımın arasında en az sigara içen bendim diyebilirim. sonra üniversite, o zaman ilk iki yıl kısa marlboro içtim sonra light. günde yarım paket falan. farkında değiliz tabi deli gibi spor yapıyoruz. 21 yaşında sigaradan sıkılma olayım başladı. ilk pa krizi. QMC/Nottingham. hayatıma tecavüz sahnesi.

sonra futbolu bıraktık her potansiyel büyük! topçu gibi benim kariyerim bir sakatlıkla son bulmadı. hala oynuyorum arada. zaten pek de sakatlanmazdım ben. haha hatta herkes sakatlanır, millet tedirgin olurdu vs. bir keresinde bayramoğlu'nda hayati bir maça çıkacağız, ben de dizimi -bilerek- duşta mermere vurdum. ilgi nasıl bir şeydi acaba diyerek bandaj falan sardım. eyvah kastel maçina, serhan sakatlandı yandık... nidaları yükselir diye beklerken (cidden takımın en iyi hadi serkan'dan sonra ikinci en iyisiyim); meğer yerime ne çok aday varmış arkadaş? domuz gibiyim lan ben oynarım, çekil. ama dizin? sittirme dizini. emre nasıl psikopat oynuyorsa ben de öyle oynuyordum. maç gidiyor diye çıldırırdım, maçı alınca süperdim ama arkamdan; adam iyi abi de çok sinirli. keyif almıyoruz... cümleleri. sonra o takımı bıraktım benden yaşça büyüklerle oynadım. keyifle bol bol yenildiler. neyse konu sigara; sonraları marlboro light ve winston süper light içtim. ama artık içtikten sonra (yaş 24-25) alınan keyif falan pek kalmadı. zaten hayat bktan gidiyordu, stres seviyesi de tavandı. 

içiyorum, kalbim bir garip atıyor. nikotine karşı dayanıksızım tribine girdim. tansiyon zaten aileden yadigar. eskisi gibi kahve sigara keyfi yapacağız, bana zulüm resmen. içiyorum ama sıkıntı. içki masasında millet 2şer paket sigara içiyor belli dubleden sonra ben de eşlik ediyorum, sabah bir kalkıyorum nabız 140+. yavaş yavaş sporla ancak atıyorum. sonra yine aynı sahne, sonunu bilerek ben yine millet uyuyorum bu sefer 145 nabız. arkadaşlara soruyorum, böyle bir durum var mı? yook. sonraları günlük yaşamımdan yavaşça sigarayı çıkardım. bir-iki sene falan. tekrar arada bir. bir ara günde beş. baktım sıkıntı, hemen ara veriyorum ama. herkes sigaraya gönülden bağlanmış halde bende öyle bir şey yok. bu aralar yine alkolle içiyorum ertesi gün bi 140 nabzımız olmasa da 100+'yı görüyorum. 

bitiş paragrafı; işte benim hayattaki olayım bu. ben ne top oynarken ağız tadıyla sakatlanabildim, ne de boktan iki dal sigaranın bile beni herkesten fazla etkilediğini kabullenebildim. bu cümleyi şu an tüm hayatıma paste yaparım. yokluğumda, çok fazla özlenirim diye düşündüm ama anne-baba ve birkaç kişi dışında öyle olmadığını gördüm. sigarayı sorun sayarsak, ben mevcut sorunlardan çabuk etkilenirim ama onlarla yaşamam, bir şekilde sıyrılırım. ama baktım duruma yine karışmam gerekecek, sonunu bile bile karışırım. çünkü ben böyle biriyim. 

e yani durum böyleyken de böyle. 

eyvallah,

serhan.

24 Ağustos 2015 Pazartesi

yarım demedim ben

hello,

krediyi öteleyeyim diye sabah sabah bankaya gittim. 910 numarayım ben. sıra 903'te, eyvallah dedim zaten alerjim tutmuş, gözlerim, burnum akıyor. sıcak bir taraftan, en mühimi de açım. eczaneyi sordum. tam karşıda imiş.

gittim, göz damlası, göz teramisini üstüne de c vitaminli efervesan aldım. bunlar bende fikis menü. sonra yandaki büfede sosisli yiyeyim dedim lakin sosisliler maalesef daha pişmemiş. canım acayip sosisli çekiyor. ben de istemeye istemeye tost söyledim, bayat yarım ekmeğin arasında tost üstü ful margarinli bir şekilde geldi. dedim ben bunu (parmaka gösteriyorum; sandviç ekmek) istedim, yarım ekmek istemedim. adam ise, yarım istedin diyor. tee allaım yarrım istemedim ben, su tostlardan dedim hatta sandviç ekmeğini gösterdim, sen de tamam abi bunlardan sonra seninkini atıyorum dedin... dedim. olay tostun yarım, çeyrek olması değil salak yerine konmak. dedim ki; abi, böyle yaptım, unuttum de kusura bakma de... zaten ben, tamam derim. ama ben yarım marım demedim. hala dedin diyor. neyse sonra, kabul etti. ''hee sen oni haa temam temam...'' hee oni ya. iyi daha uzatmadık. bu yüzden bile dövüşürüm ben. yarısına kadar yedim tostu. ilaçları da çaktım zaten sıram da gelmiştir... dedim, çıktım büfeden.

evet bir girdim bankadan içeri. numara 904'te. 903'ten, 904 olmuş. haha şaka gibi amk zaman mı durdu olum acaba diyerekten iki salaklaştım. söyle sıradakilere baktım, çoğu kredi başvurunda bulunacak asgari ücretin artmasını istemeyen AKP seçmeni. dedim ki sıraya; sizin hepinizin işi belli ki uzun! ben, krediye bir imza atıp, çıkacağım. 2 dk. izin varsa tabi? hemen en önden takkeli dalyarrak amca, hee biz sabahtan beri bekliyoz da bilmemle lan sus sakalını yolduğumun herifi sus. amca motor gibi susmuyor. tamam beyamca, tamam amk sen sus beklerim ben. bireyselden kadın baktı tüh boşuna beklemişsiniz dedi. hah dedim, az önce şu arkadaşa (parmakla onu da gösteriyorum) aynısını söyledim tınmadı, sonra içeride bilgisayar oynayan adama da söyledim, o ise hiç tınmadı... dedim. Kaldı ki portföy müşterisiyim ben, bir isim söyledi. evet iste o dediğiniz isim de yerinde yok dedim. gerçi telefonu meşgul. lütfen dedim, işimi halledin ben elimi kana bulamadan bu diyardan gideyim. Geç de kaldım işe, arasalar yokum. zira aramazlar ama yoksan ararlar. ben de böyledir. Gerçi önden işe gidip kartımı bastım, sonra çıktım emma olsun.

aha unutmadan yarım marım demedim ben.

eyvallah.

serhan.