Powered By Blogger

20 Nisan 2017 Perşembe

Bu Kafayla...

psikolojik kafam?
nümerik kafam?
sosyal kafam?

üç kafam var benim. bugün az kalan arkadaşlarımdan ki, sanırım o da kalmadı bir tanesi ile konuştum. çokça doğru olan tekerrür etti; o haklı, ben ise haksız konumdaydım. hatta adam sapına kadar haklı. öyle böyle değil. bana; ''sen dedi, bu kafayla dedi, hayatını sürdüremezsin dedi. hadi beni geç dedi. genel hayat? sen nasıl yapıyorsun ya böyle? dedi. bu kadar yazabildim.

her söylediği doğruydu, nispeten fena yapmadığımı düşündüğüm yazı yazarak bu kafalarımı incelemeye karar verdim. yuvarlakları ilk etapta üç kategoriye ayırdım. 

psikolojik olan;

bu yazı, komik bir yazı değil. bu, dürüstlüğünü çoktan kaybetmiş olan elinde pek bir haltı kalmayan, yalnızlığa doğru giderken birileri tarafından kabul görmüş, biraz bahtsız, aslen tembel, ailesinin ısrarla zeki dediği fekat normal zekalı olduğu konusunda şüpheli birinin hayat karşısındaki acı mağlubiyetidir. her maça, bu sefer çok iyi başlayacağım diyen ama devamlı knock out olan, boksör olmaması gerekirken bir şekilde boksör olmuş bir boksörün hikayesidir. bu, roller coaster gibi aletlere aslında binmek istemeyen ama bak Ali de bindi haydi! gazıyla binen ve sonra da milletin üstüne kusan çocuğun öyküsüdür. Yine bu, dünyayı dolaşırken ayağının altında yastık varmış gibi sokaklarda yürüyen, agorafobiklikten dolaştığı yerleri bile adam akıllı göremeyen, bu sebepten dolayı da seyahatnamesinde sadece barları yazabilen bir gezginin yazısıdır. 

bu, cebindeki son kuruşa kadar harcayan, o da yoksa arkadaşları için hesabını kabartan ama aynı zamanda o günlerin hiçbir zaman hatırlanmadığı bugünlerde yaşayan, üç beş akşam masasında oturduğu adamın bunu yıllarla kıyaslayabilmesine bile imkan veren o zamanın enayisi, şimdinin düzenbaz adamının hazin sonudur. haa bu yazı; başkasının baş düşmanının, "beni bile senden çok seviyordur" demesinin (ki zerre şaşırmamıştır) muhatabıdır. zaman kayıplarının buralara dökülmesidir işte. son olarak bu; küçükken oyuncaklarının değerini bilmeyip, onları kıran döken, büyüdüğünde ise küçüklükten miras olan korkularının da büyüdüğü, kompleksleri, kalflarından daha gelişmiş olan kalbi diğer insanlardan nispeten hızlı ve düzensiz çarpan, üzgün ama geri dönüşü olmayan, yılgın ama yılmamış gibi gözükmeye çalışan başarısız bir adamın hayat döngüsünün sadece bir günüdür. 

ne kadar iç karartıcı, feri gitmiş bir görüntü değil mi? bu bir jaguar hırıltısıdır zira başka frekanstan ses eden. duyabildiğim ama anlam veremediğim sonunu bildiğim bir hikayedir bu.

İşte ben bu kafayı her gün yaşıyorum...

diğerlerini sonra yazarım.
ilaç vakti.

Serhan.


5 Nisan 2017 Çarşamba

Burhan OT

selamlar selamlar,

Yıl oldu mu acaba son yazımdan bugüne kadar geçen zaman? neyse olmuş olabilir. Ben nasılım? iyi diyelim, iyi olsun. Siz nasılsınız? Sizler; böyle 80e, 1000e falan ayrılırsınız işte duruma göre değişirsiniz mantıken. Benim tanıdıklarımın çoğu iyidir muhtemel. Hatta süper lan benim tanıdıklarım. Herkes daha da gelişiyor. Coştu millet. Serhan'a tur bindirdiler ki zaten ben çoktan diskalifiye. Olun olun müthiş olun. Yetmez! Çocuklarınız falan da birbirleriyle yarışsın. Yaşasın hırs. Yaşasın para. 

Her ne haltsa bugün bizim şirkete temsil adı olarak Burhan Ot'u uygun gördüğüm bir kişi geldi. Adam gelmeden önce; nerelerde çalıştığı, ne yiyip ne içtiği? Boyu-kilosu ki iri bir arkadaş; zaten paylaşılmıştı. Beklenen oldu, bugün geldi. Benim en nefret ettiğim işin IT ve türevleri olduğunu beni takip edip, hala ölmemiş kişiler bilirler. Bu zat da aynı iş koluna mensup, en babasından olan ERP uzmanı. Velhasıl Burhan bey bugün geldi ve ahanda bizim şirket kartını çıkarttı şırrraaakk. Danışmandı ama email adresi vardı, olum onu bırak, odası bilem vardı. Her şey ne güzeldi? ITci mi olmak vardı? Kısa bir konuşma yaptı. bizler anahtar kullanıcıydık. Dedi ki, (lan içinden) dedi; ben yanımda bilgisayar açtırtmam, ben telefonu kapatırırım ızzt bızzt gibi garip şeyler söyledi. Almıştı gazı. 40'ına merdiven dayamış ve sittin senedir orta düzey yönetici olan ben gibi şahıslara bu Liseli styla haşlanma stili hoş gelmedi tabi ki. Başarısızız belki ama yine de, eser miktarda da kalsa bizim de gururumuz mevcuttu sonuçta. Bir de şirkette malum, rüzgar olup esmeyenler için de laaan ya benim esmediğimin?! foyası ortaya çıkarsa? düşüncesinde olanlardan; hssiktir zıçtık tepkisi yükselmiş olabilir miydi? Henüz net bir durum yok. Her şey çok yeni.

Bu bilgisayarı açtırtmam, telefonu kapattırırım hayt huyt olayını, bizim firmanın en tepesinin bir altındaki beyefendi de beğenmemiş olacak ki çok kibar bir şekilde, bizim personel gerektiği yerde, nasıl davranacağını bilir... şeklinde bir mesaj virdi. Önemliydi bu. Eşek kadar adamlar için Burhan'a; eti senin, kemiği benim demedi zaar. Diyebilirdi ki onun yerinde, birkaç altındaki bey olsaydı derdi. Burhan'ı, koridorda gördüm, normalde selam veririm, gerek domuzvari bir günümde olmam, gerekse hal ve hareketi beni selam vermemeye itti. İyi yaptım bence. Bakalım. 

Burhan Ot ile maceralar olursa, paylaşırım. Benden yana sorun çımaz zira ben o işi kolaydan yaparım. Kimlerden çıkacağını da biliyorum. Ayrıca geçen sporda artis artis suyumu kenara koyan herif, haddinden fazla ağırlık yükleyip benchin altında kaldı. Normalde ota boka koşan ben, yine kıpırdamadı. Artık böyle, ne kaddar ekmek o kaddar köfte.

Hadi afiyet olsun.

Serhan.